Türk Mutfağı Yaz Okulu: Kültürlerarası lezzet ve paylaşım köprüsü Yeni Şafak Pazar Eki Haberleri
SonTurkHaber.com, Yenisafak kaynağından alınan verilere dayanarak bilgi yayımlıyor.
Yunus Emre Enstitüsü “Türk Mutfağı Yaz Okulu”, Aile Yılı kapsamında 13 ülkeden şef, gastronomi yazarı ve eğitmeni “Ali Sofrası” temasıyla İstanbul, Konya, Gaziantep ve Şanlıurfa’da bir araya getirdi. 15 gün süren Türk Mutfağı Yaz Okulu’nda katılımcılar, hem teorik seminerlere hem de pratik atölyelere katılarak Türk mutfak kültürünü yakından tanıdı. Osman Serim, Mary Işın, Ferhat Demir, Doğa Çitçi, Yılmaz Seçim ve Ali Şen gibi uzmanlardan eğitim alan katılımcılar; Topkapı Sarayı Matbah-ı Amire, Kurukahveci Mehmet Efendi, Güllüoğlu Baklavaları gibi mekânları ziyaret etti. Etkinliğe Azerbaycan, Amerika, Kanada, Güney Kore, Mısır, Malezya, Sırbistan, Nijerya, Ürdün, İngiltere, Burundi ve Kosova’dan gelen katılımcılar; Türk mutfağının tarihi, Osmanlı ve Konya mutfağı, Gaziantep gastronomisi gibi konularda bilgi edindi. Program; İstanbul Beylerbeyi Sabancı, Konya Olgunlaşma Enstitüsü ve Gaziantep Üniversitesi gibi kurumlarda gerçekleşti.

Osman Cho: İpek Yolu ve Baharat Yolu’nun izleri bugün hâlâ Türk mutfağında
Programa Azerbaycan’dan katılan 30 yaşındaki Osman Cho, gastronomi içerik üreticisi. Geçen yıl programa katılan bir arkadaşının önerisiyle Türk Mutfağı Yaz Okulu’na başvuran Cho, beklentilerinin çok ötesinde bir deneyim yaşadığını belirtiyor. Türk mutfağına dair öğrendiklerini “sadece yemek değil, tarih ve kültürle harmanlanmış birer hikâye” olarak tanımlayan Cho, programın en unutulmaz yanlarından birinin, alanında uzman Türk şeflerle birebir çalışma fırsatı olduğunu dile getiriyor. Cho, İstanbul’da Şef Haldun Tüzel ve Şef Sefa Sabırlı’dan revan pilavı, vişneli dolma ve irmik helvası gibi geleneksel tarifler öğrendiğini belirtiyor. Cho, “Bu tarifler sadece lezzetli değil, aynı zamanda kültürel miras açısından da çok zengindi” diyor. “Türk gastronomisi yalnızca lezzetten ibaret değil; tarih, coğrafya ve kültürel etkileşimlerle şekillenmiş çok katmanlı bir yapı” diyen Cho, İpek Yolu ve Baharat Yolu’nun izlerinin bugün hâlâ Türk mutfağında yaşadığını söylüyor. Program sayesinde Türkiye’nin farklı mutfak bölgelerini yerinde tanıma fırsatı bulduğunu dile getiren Cho, “İstanbul’un zarif saray mutfağından, Konya’nın sade ama derin lezzetlerine, Gaziantep’in güçlü baharat kültürüne kadar her bölge ayrı bir hikâye anlatıyor. Bu hikâyeleri sadece dinlemekle kalmadım, tattım ve deneyimledim” diyor. Azerbaycan’da Türk mutfağının oldukça sevildiğini belirten Osman Cho döner, lahmacun ve baklava gibi yemeklerin yaygın şekilde bilindiğini ancak mutfağın sahip olduğu tarihî ve bölgesel çeşitliliğin yeterince tanınmadığını söylüyor. Bu eksikliği gidermek için kolları sıvadığını belirten Cho, “Daha az bilinen Türk yemeklerine ve bu yemeklerin ardındaki hikâyelere odaklanan içerikler üretmeyi planlıyorum” şeklinde konuşuyor.

Mila Zecevic: Türkiye’de yemek yalnızca tüketilmiyor
Sırbistan’ın Novi Sad şehrinden 33 yaşındaki Mila Zecevic, geçmişte üniversitede tüketici davranışları alanında öğretim görevlisi olarak görev yaptıktan sonra, şimdilerde kendi yemek okulunda aşçılık eğitmeni olarak kariyerine devam ediyor. “Türk mutfağının derinliği, çeşitliliği ve tarihsel zenginliği beni cezbediyordu” ifadelerini kullanan Mila Zecevic, “Bir şef ve eğitmen olarak, tariflerin ötesine geçip yemeğin arkasındaki kültürel bağlamı ve tarihi anlayabileceğim özgün deneyimler arıyordum. Osmanlı İmparatorluğu, Orta Asya, Orta Doğu ve Akdeniz’in etkilerini bir araya getiren Türk mutfağı, daha önce sadece yüzeyine dokunabildiğim inanılmaz çeşitli bir yelpazeye sahip. Bu programı duyduğumda, Türkiye’nin lezzetlerine ve tekniklerine gerçek uzmanlar eşliğinde derinlemesine dalmak için nadir bir fırsat olduğunu hemen anladım” diyor. En çok etkilendiği yemeğin Gaziantep’e özgü kuzu etli yoğurtlu yuvarlama olduğunu söyleyen Zecevic, bu yemeğin sadece lezzet değil, aynı zamanda toplumsal iş birliği ve kültürel değerlerin somut bir örneği olduğunu belirtiyor. Zecevic “Özellikle kırsal bölgelerde, geleneksel Türk evlerinde yuvarlama hazırlamak, birden fazla kişinin iş birliğiyle gerçekleştirdiği bir süreçtir. Mercimekten büyük, nohut tanesinden küçük köfteler yapmak başlı başına bir sanattır. Bu, yalnızca bir yemek değil; aynı zamanda bir bağ kurma tarifidir. Türkiye’de yemeğin yalnızca tüketim değil, aynı zamanda hazırlık aşamasında da paylaşılan bir deneyim olduğunu bana gösterdi. Bu, Türk toplumunun değerlerini yansıtıyor. Misafirperverlik, sabır ve geleneğe saygı. Kendi kültürümde de yemeğin insanları bir araya getiren bir unsur olduğunu bildiğim için, bu ortak ruh bana çok tanıdık ve etkileyici geldi” diyor. “Sırbistan’a döndüğümde, kendi mutfak okulumda yemek atölyeleri ve tadım etkinlikleri düzenlemeyi planlıyorum” ifadelerini kullanan Zecevic, “Yuvarlama, su böreği ve çiğ köfte gibi daha az bilinen Türk yemeklerini tanıtmak ve bunların arkasındaki hikâyeleri, gelenekleri ve öğrendiğim teknikleri de paylaşmak istiyorum” açıklamasını yapıyor.

Maryam Ahmed: Yemeklerin ardındaki kültürü keşfetmemi sağladı
“Türk Mutfağı Yaz Okulu sadece tarif öğrenmekten öte, Türk gastronomisinin derinliğini keşfetmek için harika bir platform. Benim için mesele yalnızca yemek değil; o yemeğin ardındaki felsefeyi, kültürü ve kimlik koruma yolunda malzemelerin nasıl kullanıldığını anlamaktı” ifadelerini kullanan 37 yaşındaki Nijeryalı şef Maryam Ahmed, “Ülkemde düzenlenen Türk Mutfağı Haftası etkinliğine katılmış ve orada pilav yapmayı öğrenmiştim. İlk kez lahmacun tatma fırsatım da olmuştu. Ancak mutfağın derinliğini ve bölgesel çeşitliliğini gerçekten keşfetmemiştim” diyor. Bu programa katıldıktan sonra bakış açısının tamamen değiştiğini söyleyen Ahmed, “Artık Türk mutfağının tarihsel, bölgesel ve malzeme odaklı yapısını daha iyi anlıyorum. Coğrafya, kültür ve yüzyıllar süren etkileşimlerin yemekleri nasıl şekillendirdiğini öğrendim” şeklinde konuşuyor. Özellikle şerbet yapım tekniğinden çok etkilendiğini dile getiren Ahmed, “Meyveler, baharatlar, otlar ve hatta çiçeklerin hafif şuruplarla özenle kaynatılarak şerbet haline getirilmesi hem ferahlatıcı hem de kültürel ve sembolik olarak derin bir anlam taşıyor. Şerbetin sadece bir içecek değil; aynı zamanda misafirperverliğin, geleneğin ve sağlığın bir parçası olması beni en çok etkileyen yönü oldu” ifadelerini kullanıyor ve ekliyor: “Türkiye’den öğrendiğim yemekleri, Kuzey Nijerya yemekleriyle birlikte sunacağım yemek etkinlikleri, tadım geceleri ve atölyeler düzenlemeyi planlıyorum.”


