“Uçuruma doğru dolu dizgin” Gökhan Özcan
Yenisafak sayfasından alınan verilere dayanarak, SonTurkHaber.com duyuruda bulunuyor.
Vaktiyle doğruluğundan kesin şekilde emin olduğunuz şeyler hakkında bugün hâlâ aynı yerinizi koruyor musunuz? Ben pek azı için bunu söyleyebilirim. Geri kalan meselelerde fikrim epeyce ve çoğu zaman esastan değişmiş durumda. Dün düşündüklerimin bugün tamamen tersini düşündüğüm meseleler de var. Oysa neredeyse her zaman her konuda bulunduğumuz noktayı gerçeğin nihai noktası olarak kabul etmek gibi bir hal üzereyiz çoğumuz. Böyle olunca yanılmak kaderimiz oluyor kaçınılmaz olarak. Öyle, çünkü zamanın bir yerinde kendi hayatımızın getirilerinin, kendi edindiğimiz tecrübelerin hayatın bütünü için doğru fikirler verdiğine inandırıyoruz kendimizi. Sonra varlığından belki haberdar bile olmadığımız değişkenler bütün tabloyu değiştiriyor ve biz geçerliliğini yitirmiş keskin kanaatlerimizle ortada öylece kalakalıyoruz. Herhangi bir meselede bu türden acele fikirlere kapılmanın tolere edilebilir bir yanı olabilir; ancak hayatın doğrularını ve yanlışlarını belirlemede bu acele fikirlerin bizi sürükleyebileceği yerlerden gerçekten endişe etmeliyiz. Her insanın böyle dramatik yanlışlara düşmemek için birikimi, çapı, münderecatı ne olursa olsun mutlaka fikirlerinin değişmez kaidelerle sağlamasını almaya ihtiyacı var.
Gai Eaton (Müslüman adıyla Sidi Hasan Abdullah Abdülhamid), ‘Tanrı’yı Hatırlamak’ isimli kitabında kadim ahlak kaideleri ile etik kriterleri arasındaki temel farkı çarpıcı şekilde şöyle özetliyor: “Etik denilen şey, insanların şu anda ne hissettiklerine göre şekillenen bir sistemdir. Halbuki insanların duyguları devamlı olarak değişmektedir. Bundan birkaç yıl önce tasavvur bile edilmeyen bir şey bugün herkes tarafından kabul görebilmekte; bugün insanların tiksinerek baktığı şeylerse bir süre sonra kabul görmeye başlayabilecek. Dine dayanan ahlak, revaçta olan fikirlere göre değişmeyen birtakım sınırlar koyar. Etik felsefesi ise neyin doğru neyin yanlış olduğuna karar verecek kriterlere sahip olamadığı için, revaçta olan fikirler tarafından yönetilir.”
Azıcık aklıselim sahibi olan herkes, bugün revaçta olan pek çok fikrin, yöntemin ve yönelimin ‘insan’da oluşturabileceği tahribatı, açabileceği yaraları kolaylıkla gözleyebilir. Gerçekleri sürekli değişen/değiştirilen, birilerinin menfaatlerine göre değerleri kolaylıkla manipüle edilebilen, doğal akışların rahatlıkla kurgularla değiştirilebildiği bir dünyada yaşıyoruz bugün, bunu görmeliyiz! Sadece kavramların değil, gündelik kelimelerin bile anlam ve muhtevalarıyla oynanıyor artık. Kadim kaideler, değişmez hakikatler dışında güvenebileceğimiz başka hiçbir şey yok. Etik kılıflara sokulan, bilgece görünümlere büründürülen modern fikirlerden daima şüphelenmek zorundayız. Çünkü günümüz dünyasında güç ve etki algılar üzerinde oynanan oyunlarla elde ediliyor en çok. Zihnimizde oluştuğuna inandığımız fikirlerin, çeşitli yollarla oluşturulmuş olması ihtimalini mutlaka hesaba katmalıyız. Zamanın başından bugüne şaşmaz doğruların adresi belli, kaynağı belli, gözümüzü o istikametten bir an için bile ayırmamalıyız. Aksi halde başımız mutlaka dönecektir.
Gai Eaton’un aynı kitabından okkalı bir alıntı daha: “Katolik filozof Gustave Thibon, modern medeniyeti uçuruma doğru dolu dizgin giden bir trene benzetmektedir. Her bir kilometrede havalandırma sistemi daha iyi çalışmakta ve koltuklar daha rahat hâle gelmektedir, yani her türlü konfor mevcuttur, bir şey hariç. Trende ikaz düğmesi yoktur. Olsa bile zaten kullanacak kimse de yoktur. Birisi çıkıp kullansa bile, frenleri devreye sokacak sürücü yoktur. Treni daha hızlı ve daha ileri götüren şey, bir ‘çılgınlık’ rüzgârıdır sadece.”
“Şunu gözledim” dedi beyaz saçlı adam, “yanlış varış noktalarına her defasında doğru istikamete yürüdüğümüze kani olarak sürükleniyoruz.”

