Boş şeylerle tıka basa dolu! Gökhan Özcan
SonTurkHaber.com, Yenisafak kaynağından alınan verilere dayanarak bilgi yayımlıyor.
Hepimizin elinin altındaki dijital belleklerin belli bir kapasitesi var, o kapasitenin izin verdiği ölçüde veri depolayabiliyorlar. İnsan belleği de bundan farklı değil; bizim de belleklerimizin bir sınırı, bir dolma noktası var. Saklamaya değer şeyleri belleğimize kabul etmek, değmeyenleri geri çevirmek bu yüzden önemli. Aksi halde önemsiz şeyler önemlilere ayırmamız gereken yerleri dolduruyor ve belki de hayati bilgilerden, tecrübelerden, hatıralardan mahrum bırakıyor.
Bir önceki günümüzün seyrini düşünelim mesela; nelerle ilgilendik, zihnimizi nelerle meşgul ettik, bu meşguliyetlerden neleri belleğimize data olarak gönderdik; basit bir döküm çıkaralım. Muhtemelen tek tek ilgilendiğimizde zararsız gibi görünen birçok ‘boş’ ve ‘yararsız’ mesele, söz, bilgi ve hadise boy gösterecektir o dökümde. Bir arada olduklarında çok da sakıncalı görmediğimiz bir sürü çerçöp malzeme muhtemel ki zihnimizde kapladıkları kocaman alanlar itibariyle çok can sıkıcı gelecektir çoğumuza.
Günün akışkanlığı içinde zihnimize düşen ‘şey’leri ayıklayabilecek bir filtreleme sistemimiz yok. Çoğumuz böyle bir şeye ihtiyaç da hissetmiyoruz. Hal böyle olunca zihnimize düşenlerin büyük kısmı belleğimize sızarak orada yer kaplamaya başlıyor ve birike birike büyüyor.
Bilgisayarlarımızda, telefonlarımızda pratik olarak yaşıyoruz bu problemi. İnternet üzerinden neredeyse her temas ettiğimiz adresten otomatik olarak bilgisayar ana belleğine az ya da çok yer kaplayan bir şeyler iniyor. Bunları sık sık temizlemezsek bir süre sonra bilgisayar hafızasındaki bu doluluk sebebiyle yavaşlamaya, arıza vermeye başlıyor. Sınırlı bir belleği olan her şey için, bu arada insan için de geçerli bu durum! Bugün pek çoğumuz aşırı yüklü belleklerimiz sebebiyle bu zihinsel ağırlaşmaları, bellek tıkanmalarını yaşıyoruz. Ancak bir şey yapamıyoruz; yine bu çağın bir başka arızasından malul oluyor; belleklerimizi bu yüklerden arındırarak yola daha zinde, daha berrak zihinlerle devam etmeye güç yetiremiyoruz. Nedir o arıza? Duramamak, yanlış tarafa gittiğini bildiği/hissettiği halde duracağı yeri bilememek!
Arthur Conan Doyle, Sherlock Holmes serisinin bir yerinde zihnimizin selameti için çok kıymetli, çok kritik bir bilgi veriyor: “İnsan zihninin, boş bir çatı katına benzediğini ve insanın bu çatı katını kendi seçeceği mobilyalarla döşeyeceğini düşünüyorum. Yalnızca bir aptal, önüne gelen bilgiyi kapar, böylece ona faydası dokunabilecek bilgiler kalabalıklaşır ya da birçok şey birbirine girer ve o bilgiye ihtiyacı oldu mu güçlükler yaşar. Ama becerikli ve usta bir kimse, zihnine ya da çatısına bir şeyler alırken son derece dikkatlidir. İşini yapmasına yardım edecek aletlerden başka hiçbir şeyi yoktur ama bunları sınıflandırmış ve kusursuz bir düzene sokmuştur. O küçük odanın duvarlarının esnek olduğunu ve her ölçüde genişleyebileceğini düşünmek hata olur. Emin olun ki, zaman geliyor, zihninize kattığınız her bilgiyle önceden bildiğiniz bir şeyi unutuyorsunuz. Bu yüzden, önemsiz bilgilerin önemlilerin önünü tıkamaması çok büyük önem taşıyor”
Bendeniz şunu sıkça yaşıyorum; bir şeyi hatırlamaya çalıştığımda o şey ile arama başka lüzumsuz bir şeyler giriyor, onlar önde durup perdelediği, hafızamın görüş alanını lüzumsuzca kapattığı için asıl lüzumlu olanı bir türlü göremiyor, dolayısıyla belleğimden zihnime geri çağıramıyorum. Muhtemelen sizler de bunu yaşıyorsunuz! Tam da Doyle’un söz ettiği şey bu! Adını hiçbirimizin koymak istemediği bir maluliyet hali!
“Kendisi için çok değerli şeyleri bir türlü hatırında tutamamak mı daha çok kahrediyor acaba insanı” dedi beyaz saçlı adam, “yoksa saklamaya değmeyecek pek çok şeyi bir türlü belleğinden silip atamamak mı?”


