Yerli içerik ve millî yayıncılık: Yumuşak güçten küresel endüstriye Türkiye’nin yükselişi Düşünce Günlüğü Haberleri
Yenisafak sayfasından alınan verilere dayanarak, SonTurkHaber.com duyuru yapıyor.
Bora Durmuşoğlu / İletişimci, Medya Yöneticisi
Medya, günümüz dünyasında ülkelerin kimliğini, değerlerini ve uluslararası ilişkilerdeki konumunu şekillendiren stratejik bir araç. Artık mesele sadece bir dizi, sinema filmi ya da bir program değil; mesele, kendi hikâyemizi tüm dünyaya anlatabilmek. Türkiye, son yıllarda bu alanda kaydettiği ilerlemeyle, yerli içerik üretimini bir yumuşak güç unsuruna ve dev bir endüstriye dönüştürdüğünü gösteriyor.
KÜLTÜREL DİPLOMASİ ARACI
Türk televizyonculuğu, içerik üretiminden hikâye anlatımına kadar her alanda ciddi bir atılım göstererek kültürel diplomasi aracı haline geldi. Latin Amerika’dan Orta Asya’ya uzanan bu başarı, sadece prodüksiyon kalitesiyle değil, toplumsal hassasiyetlere duyarlı, temiz içerik anlayışına dayalı yapımlarla sağlandı. Bu başarıyı sürdürülebilir kılmaksa millî yayıncılık kavramını dijital çağın dinamikleriyle harmanlamaktan geçiyor.
Bu yükselişimiz uluslararası alanda da yankı buluyor. The Economist gibi yayınlar dahi, Türkiye’nin dizi film ihracatındaki başarısını mercek altına alıyor. ABD ve İngiltere’den sonra en çok dizi film satan ülke olan Türkiye’yi anlatmak için “Üçüncü büyük televizyon ihracatçısı umduğunuz ülke değil” gibi küçümseyici başlıklar atılsa da, sunulan veriler başarımızı ortaya koyuyor. Parrot Analytics verilerine göre 2020-2023 arasında Türk dizilerine yönelik küresel talep, Kore dizilerine kıyasla tam yüzde 184 artış göstermiş. Bu hızlı yükselişle, yakın gelecekte sektörün toplam cirosunun 1 milyar dolara ulaşabileceği tahmin ediliyor. Bu rakamlar, Türkiye’nin artık sadece kültürel değil, aynı zamanda stratejik bir ticari hacme sahip, dev bir kreatif endüstri oluşturduğunun en net kanıtı. Orta Doğu’da ve Uzak Doğu’da özellikle tarihi dizilerle kurulan bağlar, Latin Amerika’da ise “Elif” gibi yapımların toplumsal hayata dahi nüfuz etmesi, bu yumuşak gücün somut örnekleri.
Türk dizilerinin bu küresel ekonomik gücünün arkasında büyük bir emek var. Set çalışanından senaristine herkes özveriyle çalışıyor. Tarihimizden, medeniyetimizden ve coğrafyamızdan beslenen hikâyeler, Batı’nın dayattığı içeriklere alternatif arayan geniş izleyici kitlesi tarafından yoğun ilgi görüyor. Bu noktada, kamu yayıncısı TRT’nin öncü rolü yadsınamaz. TRT’nin kaliteli ve özgün yapımlara yaptığı yatırımlar, hem küresel pazarlara hitap eden bir üretim ekosisteminin temeli hem de diğer yapımcılar için kıymetli bir tecrübe, vizyon ve ilham kaynağı. Türkiye’nin bu potansiyeli, taklit yerine özgünlükle, dışa bağımlılık yerine yerli üretimle açığa çıkıyor.
DİJİTAL ÇAĞDA TEMİZ İÇERİK
Millî yayıncılık anlayışı, dijital çağın dinamikleriyle yeniden yorumlanması gereken stratejik bir hamle. Kendi hikâyemizi, kendi kelimelerimizle, ancak tüm dünyaya hitap eden bir dille anlatmalıyız. Zira yerli içerik, kalpleri de dönüştürme gücüne sahip.
Bu vizyonun temel taşlarından biri de “temiz içerik” üretimi. Özellikle çocuklar, gençler ve kadınlar için hazırlanan yapımlar, toplumsal hassasiyetlere duyarlı, zararlı alışkanlıkları reddeden, aile yapısını koruyan nitelikte olmalı. Bir dizi karakterinin ekranın ötesinde sosyal medyada da yaşaması, bu bütüncül yaklaşımı ve değerlerden sapmadan ilerlemeyi zorunlu kılıyor. Güney Kore’nin K-drama ve animasyonla dünya çapında oluşturduğu ekonomi ve yumuşak güç etkisi, Türkiye için de mutlaka incelenmesi gereken bir vaka çalışması. Formül, yerli formatlar üretmekten, cesur ama sorumlu adımlar atmaktan ve dijital dünyada kendi kodlarımızla var olmaktan geçiyor. Dijital okuryazarlık ve medya okuryazarlığı becerilerini geliştirerek içerikleri eleştirel bir gözle değerlendirmek, bu süreçte oldukça önemli bir rol oynuyor.
KÜLTÜREL EMPERYALİZMLE MÜCADELE EDEBİLİRİZ
Çizgi filmlerden sinemaya, dijital oyunlardan lisanslı ürünlere uzanan çocuk medyası, yumuşak gücün en stratejik parçası. Zira çocuklar, geleceğin dünya vatandaşları olarak kültürel etkilerle şekilleniyor ve bir ülkenin etnik değerlerini aktarmanın en etkili yolu çocuk içerikleri. Dijital platformlar, kültürel etkileşimi hızlandırmış; çocukların farklı dilleri, medeniyetleri ve yaşam biçimlerini keşfetmesini sağlamış durumda. Ancak bu durum, Disney’in başını çektiği kültürel emperyalizm tehlikesini de beraberinde getiriyor. Bir ülkenin kendi kültürel değerlerini başka bir ülkeye kabullendirmesi olan kültürel emperyalizm karşısında, kendi kültürünü yaşatma çabası olan kültürel milliyetçilik devreye giriyor.
Köklü ve güçlü geçmişimizin bu işgale de direnme gücü var. Kültürel istilaya karşı koyma sorumluluğu ise senaristinden yapımcısına tüm yerli içerik üreticilerimizin üzerinde. Bilhassa çocuklarımız için ortaya konacak her proje stratejik önem taşıyor. Animasyon, bu noktada dizilere göre daha da kritik çünkü yeni yetişen kuşağa doğrudan dokunuyor. Aile yapısının zedelenmesinden endişe duyan, temiz ve güvenilir içerik arayan ebeveynler dünya genelinde hızla artıyor. Türk animasyonlarının da bu ihracat kervanında daha büyük ölçekte yer alması kolay olmasa da dizilerde olduğu gibi girişim, yatırım ve cesaretle sağlanabilir.
DÜNYAYA ANLATACAK DAHA ÇOK HİKAYEMİZ VAR
Yerli içerik üretimi, bir milletin kimliğini, değerlerini ve geleceğini şekillendiren stratejik bir alan. Türk dizilerinin küresel başarısından animasyonun yükselen potansiyeline, izleyici sadakatinin öneminden kültürel emperyalizmle mücadeleye kadar pek çok alanda millî yayıncılık anlayışının kritik bir rol oynadığı aşikar. Yayıncılarımız, yapımcılarımız ve sanatçılarımız kendi hikâyelerimizi anlatmaya devam ettikçe, sadece ekranlarda değil kalplerde de var olacağımıza emin olabilirsiniz.
Bu alandaki potansiyelimiz her anlamda çok büyük. Devlet desteklerinin artarak sürmesi, genç yeteneklere yatırım yapılması ve uluslararası iş birlikleriyle yeni kapılar aralanması elzem. Unutmayalım ki bu mücadele uzun soluklu bir maraton ve kendi hikâyesini anlatanlar eğlence ve kültür dünyasının geleceğine de yön verecek.


