Zamânın ruhu, zamânın aklı Süleyman Seyfi Öğün
Yenisafak sayfasından alınan verilere dayanarak, SonTurkHaber.com duyuru yapıyor.
Ahmed Hamdi Tanpınar, felsefî derinlik taşıyan o mâlûm, unutulmaz şiirinde zamâna dâir çok çarpıcı bir tespit yapar.
Zamânın ne içinde ne de dışında olduğunu kaydettikten sonra, “Yekpâre geniş bir ânın parçalanmaz akışında”
olduğunu ifâde eder. Bu zamân algısı, binlerce senelik kadim dünyânın, çok farklı coğrafyalarında büyük ölçüde paylaşılan bir algıdır aslında. Diğer taraftan, bu akışın düz değil dâirevî-helezonik olduğunu unutmamak gerekir. Kültürel antropoloji çalışmalarında, ceddimizin zamân algısının biz modernlerden ne kadar farklı ortaya koyan tespitler hayli baskındır.
Modern zamân algısı, kadim dünyâdakinin aksine zamânı parçaladı.
Geçmiş, şu an ve gelecek arasına katı ayırımlar döşedi. Dahası,
dâirevîliğin yerine düzçizgisel bir anlayışı i
kâme etti. Zihinler buna göre yeniden formatlandı. Kadim zamân algısı taşlandı; çocuksu bir bakış olarak alay konusu edildi. Dünün dün, bugünün bugün olduğunu ilân eden bakıştı bu. Tekmil modern iş ve işlemler ve mühendislikler yeni zamân şablonlarına oturtularak yeniden târif edildi. Burada şuna işâret etmek son derecede hayâtîdir.
Dönüşümün arkasında kapitalizmin gereklilikleri yatıyordu.
Kapitalizmin dâirevî bir zaman algısı içinde kendisini büyütmesi; üstelik büyümeyi sonsuzlaştırması mümkün değildi. Bunun kırılması ve yok edilmesi gerekiyordu. Kapitalizm diğer taraftan, öngörülebilir, hesap ve kontrol edilebilir
bir dünyâyı
arzu ediyordu. Sürprizlerden hiç hoşlanmıyordu. Eğer insan varoluşun ve zamânın yekpâre olduğu bir iklimde tutulursa, nerede duracağı bilinmeyen, ama fırsatları iştah kabartan kapitalist etkinlik duygusundan uzaklaşacağını düşünüyorlardı.
İnsanı kuşatan ve onu varlığın birliğine bağlayan kader duygusu
(fortuna) terk edilmeli, bunun yerine insan zamânın dışına çıkarılmalı ve ona hükmetmeliydi. Artık insanın bağımlısı olduğu
kadercilik (
fortuna
) terk edilmeli ve kendi kaderini kendisi yapan insan
(destinata) onun yerini almalıydı. İnsanın yüceltildiği fikirler çok dâvetkâr ve iştah kabartıcıydı. Başta Kilise olmak üzere müesses dinlerin çürümüşlüğü bu dâvetleri daha da baştan çıkartıcı yapıyordu. Bireyciliğin,özgür kararlarıyla
kendisini inşâ eden insan
(selfmade man) idealinin bayrakları modern dünyânın gönderlerinde dalgalanıyordu. Geçmiş gömülmeli, geleceğe adanmış bugün ise bütün fırsatlarıyla en iyi şekilde değerlendirilmeliydi.
Artık görebiliyoruz ki bu aslında bir yanılsamaydı. Kadim dünyânın kontrol ve baskı mekanizmalarına rahmet okutacak olan,
yeni aygıtlarla donanmış beter bir disiplin toplumu
işbu yanılsamalarla inşâ edildi. Kapitalizm ile özgürlük ideali aslında yan yana getirilebilecek iki kavram değildi. Modern toplum aslında tam bir disiplin toplumuydu. Foucault ve muadillerinin açığa çıkardığı üzere, çileli modern eğitimin okulları, bürokratik ve askerî yapılar, katı ilkelere göre işletilen bunaltıcı meslekî mesâiler, akıl hastahaneleri, hapishaneler bu disiplin toplumunun farklı yüzleriydi.
Aslında
zamânın rûhu ile zamânın aklı arasında derin bir kopuş
yaşanıyordu. Bu ikisi arasında her zaman bir çelişki yaşanmıştır. Zaman aklı, zaman rûhundan işine gelenleri almış, ama aynı rûhun işine gelmeyen taraflarını lânetlemiştir. Modern dünyâ da yaşanan buydu. Lâkin çok mühim bir farkla berâber.
Tenhâ ve coğrafyaların bâkirliğinin
hüküm sürdüğü adim
dünyâlarda, zamânın aklından yılanlar için hâlâ kaçış ve sığınma mümkün olabiliyordu.
Modern dünyâda bu imkânsızdı. Ya herşeyi olduğu gibi kabûl edecek teslim olacaktınız yâhut çatışacaktınız. İkinci ihtimâli denediğiniz zamân yenileceğiniz muhakkaktı.
Hâsılı modern dünyâ teslimiyet ve mağlûbiyet arasında başka bir seçenek bırakmıyordu size.
Kapitalist dünyânın disiplin üreten aklı ilânihâye devâm edemezdi. Çünkü
arz ve talep arasındaki uzlaşmaz çelişkisini
aşamıyordu.Buna çok değindiğim için tekrar etmeyeceğim. Sanâyi kapitalizmi tüketimi baskılayan bir üretim ideolojisini seferber etti. Bunun uzun vâdede işlemeyeceği âşikârdı. Sanâyi toplumu çözülürken kapitalizm ray değiştirerek, finansal şişmeler üzerinden bu defâ talebi patlatan yeni bir açılım yaptı. Kredi kapitalizmiydi bu. Buradaki prensip bütün insanlığı, en kolay yoldan borçlandırarak talepkâr kılmaktı. Bunun için
kapitalizm kendi inşâ ettiği disiplin toplumunu kendisi çözdü.
Sanâyi kapitalizmine has tekmil bürokratik kurumlar ve onları besleyen fikirler günah keçisi ilân edildi. Okullar, eğitim, meslekler, istihdam ve mesâî düzenleri, bürokrasi, ordu, yasalar gözden düşürüldü. Burada da yeni bir yanılsama yaşandı. Bunu özgürleşme olarak selâmlayanlar çoktu. Ama gelişmeler hiç de öyle olmadı.
Zamân algısı bir kere daha değişiyordu. Hakkını teslim etmeliyiz; disiplini
sanâyi toplumu zamânı parçalamış;
lâkin
bunları yine de bir şekilde ilişkilendirmişti
. Modern insanın karşısında hâlâ bazı seçenekler mevcuttu. Geçmişi topyekûn reddedip bugünü geleceğe bağlayanlar kadar, geçmişin rûhu ile temas kurup bir bugün ve gelecek kurmak isteyenler de vardı. Yeni zamân algısı ise ne geçmiş ne de gelecek ile alâkadardı. Yeni zamân algısını yöneten motto
fâsılasız olarak
(disjuntive) “ânı yaşa” (carpe diem) diyordu. Narsisizmi merkeze koyan tüketim insanına(homo consumens) yakışan da buydu. Bunun derin bir ahlâkî çöküş doğuracağı âşikârdı. Ânı yaşamak ancak duygulanımları kışkırtmakla (sensation)mümkündü. Duygulanımların ahlâkî muhasebelere dönüşmesi ise mümkün olamıyordu. Bir ândan diğerine geçiş hızlanmıştı. Bir anda olanlar, diğer âna yansımıyordu. Yeni medyalar ve burada ortaya çıkan gûya kamusallıklarda yaşanan tepkisellikleri çerçeveleyen budur
. Ânda yaşanan o anda kalıyor.
Bu dinamik zamân içinde bütün duyguları köreltti, Yaşadıklarımızın seyircisi hâline geldik. Eğer bir ânda olup bitenler devâm ediyorsa o an verdiğimiz tepkileri tekrarlamaktan âciz hâle geldik. Ya sıkılıyor tâkibi bırakıyoruz yâhut artık hiçbir tepki vermeden alık alık tâkip ediyoruz.
Bu kadar lâfı Gazze karşısındaki hâlimizi anlatmak için yazdım. Azalan tepkiler yasası burada da işliyor. Böyle bir mezâlim görüldü mü acaba? Beni İsrâil azdıkça azıyor. Çocukları açlıktan öldürüyor..Yardım için toplanan zavallı insanlara ateş açıyor. Haberler akıyor..Kimin umûrunda? Kim bunu durdurmak için ne yapıyor? Geçelim.. Zamânın aklı bugüne kadar şöyle veyâ böyle karşısında zamânın rûhunu buluyor; dilediği kadar şeytânîleşemiyordu.. Artık zamânın aklı karşısında onu durduracak bir şey kalmadı. Dilediği kadar şeytanîleşiyor. Kabûl etmek çok zor ama, gâliba rûhumuzu kaybettik..


