Zulüm kıtalar aşıyor Çin’de soykırım sessizce yapılıyor Yeni Şafak Kitap Eki Haberleri
Yenisafak sayfasından alınan verilere dayanarak, SonTurkHaber.com haber yayımlıyor.
Zeynep Sancar
İki yıla yakın zamandır gözümüz kulağımız Gazze’de. İşgalci İsrail’in yıllardır abluka altında tuttuğu ve 7 Ekim’den bu yana devam ettirdiği korkunç soykırım her gün şiddetini artırıyor. Tüm dünya halkları gözler önünde yaşanan bu soykırımın bitmesi için feryat ediyor. Evet, Gazze’de yaşananları canlı yayınlarda, an be an izliyoruz. Gözümüzün önünde olup bitiyor her şey. Belki bu yüzden dünyanın pek çok ülkesinde eylemler yapılıyor, Siyonist firmalar boykot ediliyor, soykırıma destek verenler lanetleniyor.
Peki ya gözümüzün görmediği yerlerde yaşanan zulümlerden ne kadar haberdarız? Doğu Türkistan mesela… Çin Hükümeti’nin 1960’lardan bu yana sistematik olarak kimliksizleştirdiği, zorla yerinden ettiği, dijital gözetleme sistemleri ile hayatlarını denetim altına alıp köleleştirdiği Uygur halkının yaşadıkları hakkında ne kadar bilgi sahibiyiz? Çoğumuzun hiçbir fikri yok ne yazık ki. Zira, Çin Hükümeti, Siyonist İsrail’in aksine zulüm ve soykırımların bilinmesini istemiyor. Dışarı ile haberleşme, sosyal mecralar, akıllı telefonlar hatta radyonun bile yasak olduğu Doğu Türkistan’da Çin’in Uygurlara uyguladığı zulümler İsrail’in Filistin halkına yaptıkları ile pek çok açıdan benzerlik taşıyor.
ÇİN’DE UYGUR HALKI DA KİMLİĞİ DE YOK EDİLİYOR
Kendi topraklarından, evlerinden yerinden etme, Uygurlardan boşalan bölgeleri Çinli yerleşimcilere açarak nüfus dağılımını değiştirme, sözde terör tehdidi ile suçsuz yere binlerce insanları gözaltına alma ve sonra da yok etme İsrail’in de sıkça başvurduğu zulümler.
Ancak Çin, kötülükte adeta Siyonist rejimle yarışıyor. Mesela, geçmişte izin verdiği, ya da sorun olarak görmediği bir durumu bugün ‘suç’ olarak tanımlayıp geriye dönük olarak sizi suçlu ilan edip hapse atabiliyor. Ya da sadece evinizde Kur’an-ı Kerim olması bile gözaltına alınmanıza sebep oluyor. Çin hükümeti insanları doğrudan öldürmek yerine inançlarından, kimliklerinden, aidiyetlerinden kopararak ruhen öldürüyor ve köleleştiriyor. İnanç özgürlüğü, kültürü, değerleri tamamen elinden alınan Uygurların neredeyse aldığı nefesi bile denetleyen Çin, sessiz, sedasız bir ulusu ortadan kaldırıyor.
Doğu Türkistan’da olup bitenler hakkında tek bilgi kaynağımız oradan kaçabilenlerin ya da oradaki yakınları ile her tür tehlikeyi göze alarak iletişim kurabilenlerin tanıklıkları.
DÜNYA, UYGUR MEZALİMİNİ BU KİTAPLA ÖĞRENDİ
O güçlü tanıklıklardan biri de Uygur şair ve yönetmen Tahir Hamut İzgil’in kaleme aldığı Gece Yarısı Tutuklanmayı Beklemek adlı anı, biyografi. Bir Uygur Şairinin Soykırım Tanıklıkları alt başlıklı kitap adeta distopik bir roman gibi. Ailesi ile o dehşet çemberinden kurtularak Amerika’ya yerleşen Tahir Hamut anılarını önce “Wall Street Journal” da tefrika olarak yayınlamış. Ardından dünyanın tanınmış yayıncılarından Penguin Yayınevi kitaplaştırmış. İnsanların Uygurları tanımasını ve onların uğradığı soykırımdan haberdar olmasını sağlayan kitapla ilgili birçok önemli medya kuruluşunda değerlendirme yazıları yayımlanmış.
Yirmiye yakın dile çevrilen bu eser dünya çapında prestijli ödüllere değer bulunmuş.
Çin’in zulmünü uluslararası kamuoyuna duyuran bu eser elbette cezasız kalmamış ve Tahir Hamut’un kitapla ilgili verdiği röportajların hemen ardından Çin hükûmeti yazarın ve eşinin akrabalarından çok sayıda kişiyi toplama kamplarına kapatmış.
Amerika’ya kaçmadan önce ailesi ile birlikte Doğu Türkistan’ın bölge başkenti Ürümçi’de yaşayan Tahir Hamut İzgil, kitabında baskı ve zulmün nasıl aşama aşama ilerlediğini anlatıyor. Öyle ki son bir yıl öncesine kadar bu kötü muamelelerin kendilerine ve ailelerine de ulaşabileceğine ihtimal bile vermiyorlar. Dil ve kültürüne sahip çıkmanın ya da kültürel bir etkinlik yapmanın bile tehdit sayıldığını, en sıradan sosyalleşme buluşmalarının sivil polisler tarafından takip edildiğini hatta katılımcıların kimlik taramasına tâbi tutulduğundan söz eden İzgil, zamanla çemberin nasıl daraldığını ve artık bir gece kendisinin de polisler tarafından alınacağını düşünerek eşyalarını hazırlayıp beklemeye başladığını anlatıyor.
BİR KAÇIŞ VE ÖZGÜRLÜK HİKÂYESİ
Şair ve yönetmen İzgil’in tanıklıklarından Uygur Bölgesi’nin adeta devasa bir hapishaneye dönüştüğünü, inanılmaz bir polis gücü, insanlık tarihinde eşine zor rastlanılacak biyolojik takip ve tanıma sistemi aracılığıyla kat be kat kuşatıldığını öğreniyoruz. Binlerce kişi toplama kamplarına kapatıldığı için köyler, kentler, sokaklar günden güne ıssızlaşıyor. Bir sabah mahallenizde bir esnafın, okulunuzda sıra arkadaşınızın aniden ortadan kaybolduğunu görüyorsunuz. Uygurların pasaportları toplanıyor, dış dünyayla olan iletişimleri kesiliyor. Yurt dışına çıkma imkânları neredeyse kalmıyor. Böylesi bir ortamda ülkesini ve dostlarını geride bırakmak istemese de İzgil, tüm riskleri göze alarak yurtdışına çıkmak için mücadele veriyor. Aslında bu süreç onun için oldukça travmatik. Zira 1996 yılında yüksek lisans eğitimi için yurt dışına giderken Çin sınırında tutuklanıyor. Uğradığı işkencelere dayanamayıp, “Devlet sırlarını ifşa etmek” şeklindeki asılsız suçlamayı kabul etmek zorunda kalıyor. Bu suçlamadan dolayı üç yıla yakın hapiste yatan Tahir İzgil, 1998 yılının sonunda serbest bırakılıyor. Parti arşivinde isminin üzeri çizilen, yanına “tehlikelidir” notu düşülen İzgil, ertesi yıl bu fişlenmenin getireceği zorluklara rağmen sinema sektörüne adım atıyor ve bağımsız yönetmenliğe başlıyor.
Aydın, yazar, şair ve yönetmen olarak Doğu Türkistan’ın entelektüel ikliminde tanınan bir isim olan Tahir Hamut İzgil, Uygurların çok zengin kültürel ortamında da nasıl baskılara maruz bırakıldıklarını anlatıyor. Yayıncılık dünyasının, dizi sektörünün hangi baskılar altında ve sansürlerle ayakta kalmaya çalıştığını, sözgelimi yayın dünyasını ayakta tutan tarihi romanların yasaklanarak bu sektörün nasıl bitirilmek istendiğini de kayda alıyor.
Okumak, haberdar olmak ve gözlerden uzak tutulan bu soykırımı duyurmak ise okurlara düşüyor.


