‘Bize ne yakın ölüm’ Yeni Şafak Kitap Eki Haberleri
SonTurkHaber.com, Yenisafak kaynağından alınan bilgilere dayanarak haber veriyor.
Gazeteye giderken ‘kardeş’ yayınevi Ketebe’nin önünden geçerim. Orada, o saatte mutlaka birileri olur. Kadir Daniş o birilerindendir. Selâm veririm, huzur veren gülümsemesi ve samimiyetiyle selâmımı alır, hal-hatır sorar.
Yaza girmeden önce, Daniş kitaplarını okumayı, okumaya da ödüllü eseri Serçelerin Ölümü’yle (Ketebe Yayınları, 2024) başlamayı kararlaştırmıştım. Sıcak bastırmadan romanı bitirdim. Bittiğinde -nedense- moralim bozuktu. İçime bir burukluk ve ince sızı oturmuştu. Bu hali bir konuşmasında şöyle açıklıyor yazar: Karakterler ne kadar umutsuzsa, ben de bir o kadar umutluyum. Okura da bunu söylemeye çalışıyorum aslında: Bak, ne kadar umutsuzlar, haksız da değiller, her şey çok güzel olmayacak, ama gene de umutlu olmaya hakkımız var, dahası bu elzem de.”

Ne zaman ‘ölüm’ bahsi açılsa rahmetli Erdem Beyazıt’ı ve onun Bulmak şiirinin son dizelerini hatırlarım: Ölüm bize ne uzak bize ne yakın ölüm / Ölümsüzlüğü tattık bize ne yapsın ölüm. İlk dizeyi yazıma başlık yapmak böylelikle geldi aklıma.
İstanbullu Kadir Daniş. 1994’te Suriçi’nde, Haseki’de doğmuş. Kadir Has Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde reklamcılık okumuş. Hâlen İstanbul Üniversitesi’nde Amerikan kültürü ve edebiyatı tahsiline devam eden yazar çeşitli medya kuruluşlarında altyazı ve dublaj çevirmeni olarak çalışmış; 20’den fazla kitap çevirisine imza atmış. Hikâyeler ve romanlar kaleme almış. Yeryüzü Blues, Belki de Yanlış Bir Leyla, Göğe Yükselecek mi Diye Bakakaldığım Akik (şiir) ve Birkaç Ölüm Sonra yazarın kitaplarından bazıları.
Daniş’in Farsça’ya da çevrilen 90 sayfalık kitabını ‘bir soluk’ta okudum. (Cemil Meriç’e göre) Antakyalı bir şairin çıldıracağını sezerek kaleme aldığı mısralarla açılıyor eser: Fethetmeğe
iklîm-i cünûnu sefer ettim. / Ey nâs, haberdar olunuz bu seferimden.
Okuduğum metne roman diyenler de var novella diyenler de. Ben uzun hikâyecilerdenim.
Kitabında özetle, “Kızları bir ölürse babaları bin ölür” diyor Daniş. “Hakikaten öyle mi?” diye merak edenler görecek ki öyle çünkü: “Bir insanın ölü doğması mantıklıdır. Ama bir insanın yalnızca sekiz saat yaşamasının hiçbir izahı olamaz” (s. 46). Çünkü, “… babaların kızları öldüler mi çatır çatır ölürler, ölürken babalarını da öldürürler” (s. 45).
Romanında “İçli bir ağıt”ın notalarını kayda almış yazar; insanoğlu denen varlığın basit olaylar karşısında ne denli aciz kaldığının kaydı olmuş bu.
Üzücü başlıyor kitap. Kahramanımız Koray evli. Karısı Meryem’i seviyor. Meryem’in çocuğu olmuyor fakat bir gün hamile olduğunu öğreniyorlar. Bir kız. İsmi Sihir olacak. Henüz 20 haftalıkken doğuyor Sihir. Doğumundan sekiz saat sonra da ölüyor. Bu aynı zamanda Koray’ın da ölümü oluyor.
Hem dili hem kurgusu hem de içeriğiyle dikkat çeken eserde anlatım halkın diliyle yapılmış: Bir iki sene takıldık. İki âşık ne yaparsa onu yaptık işte (s. 11), Ben oturup affedersiniz bir sigara yaktım (s. 21), … bilgisayardan gâvur dizileri izliyorduk (s. 25) cümlelerinde görüldüğü gibi.
Bir arkadaşına anlatır gibi anlatıyor yazar. Masal ögelerini katıyor cümlelerine. Kadim metinlerden, isimlerden faydalanıyor.
Baştan sona felsefî cümlelerle dolu kitap. Zor sorular, önermeler, genellemeler, tasvir ve tespitlerle. Sadece bir alıntıyla misâllendireyim: İnsan insanı öldürmezse insan mıdır? İnsan kendini öldürmezse insan mıdır? İnsan kendini öldürmezse kendi midir? Kendi kendini öldürmezse kendi midir? Kendi kendini kendisine kendi midir? (s. 87).
Hikâyesinde, “… en güzel türküyü bir kurşun söyler” (s. 46) gibi beylik cümleleri kullanmaktan imtina etmiyor, kelimelerle oynuyor: … hüngür hüngür diye ağlıyordu … gürül gürül esiyordu (s. 67-68) örneklerinde olduğu gibi.
Dramatik metnin yer yer ironik dokunuşlarla rahatlatılması okuru da rahatlatıyor.
Daniş’in ilginç ve değişik tespitleri, tasvirleri var. “İnsan neden nefret ettiğini bilse kendinden başka kimseden nefret edemez
(s. 13) … Sabaha kadar binlerce yıldırım havada şaklayan kırbaçlar gibi denizi dövdü (s. 18) … kahkahasının çıngırakları havayı kesip çizip delip göğe uçtu (s. 20), “… mümkün dünyalarda, normal, her şeyin kötüye gitmesidir” (s. 23) gibi.
Yaşı yetmiyor fakat hayata yenik başlayan nesli (biz oluyoruz) iyi tanıyor. 15. sayfadaki, “Mesela hepimiz çoktan öldük. Her şey yitirildi, bütün golleri yedik, … bütün maçları kaybettik” cümlesini okuyunca vardım bu kanaate.
Benim kimi zaman uyguladığım bir yönteme kahramanımız Koray da baş vuruyor: Kitaplara kaçtım (s. 71). Güzel bir yöntem fakat dönüşü zor oluyor, kaçmamak en iyisi!
Eserin en güzel cümlesi seçilse benim oyum şu cümleye olurdu: Dünyanın en güzel müziği insanın evladının kalp atışlarıymış, bildim (s. 31).
Antakyalı bir şairin mısrasıyla açılan roman Hüsn ü Aşk’tan bir beyitle kapanıyor:
İn dem ki zi şâirî eser nîst / Sultan-ı Sühan menem, diğer nîst (Bu zamanda şairlikten eser yok / Sözün sultanı benim, diğerleri yok, s. 89).
Yazımı, kızı Sihir doğduktan 8 saat sonra ölen baba Koray’ın şu felsefî cümlesiyle bitireyim: … vaka silsilesi birsamdır (sanrı), her olay akıbetten ibarettir. Baş yoktur, baş da sondur, son da sondur. Yaşananlar sonundan başlar, sonuna varır. Hatta hiçbir şey yaşanmaz, âlem bir noktadır, nokta da zaten nihayetin tâ kendisidir. Nihayetse hiçtir. Hiç (s. 23).
İki madalyalı şehit: Cambaz
lHer temmuz ayında, yüreğim 15 Temmuz şehitleri için, Mustafa Cambaz için yanar durur.
Yediği iki hain kurşunu ‘göğsüne takılmış madalya’ olarak kabul ettiğim Cambaz, vatansever ve yiğit bir adamdı. Memleket sevdalısı, dost canlısıydı. Hep önden giden, hep gidişi yürekte burukluk bırakan, hep aranılan, özlenen abiler, ablalar, kardeşler, dostlar olmuştur hayatımızda. Mustafa da benim için öyle. Önden gitti ve geride bir oğul, Türkiye Ulu Camileri adlı bir eser ve binlerce fotoğraf bıraktı. Oysa o, aniden çıkıp gelecek gibi hatırımda.
Hainler tez unutulur şehidim. Seni unutmak mümkün değil. Dualar sana ve gittiğin yerde sen de dualarını bizden eksik etme.
Bu çağın yiğidi

lYakın zamanda ebediyete uğurladığımız yazar ağabeyimiz Nihat Genç’le tanışıp halleşmek nasip olmadı. Ben onu eserlerinden ve internette tesadüf ettiğim (video) konuşmalarından tanıyor ve biliyorum.
Çok güçlü bir hikâyeciydi, kalemini hakkıyla kullanan bir yazardı. Onun bu yönü hakkında Kavgaya Yenilen Hikâye başlıklı bir yazı yazmıştım Yeni Şafak Kitap Eki’nde (15 Ağustos 2023).
Genç’le ilgili 'özel' şeyler söylemek yerine Mehmet Şeker ve Gökhan Özcan’dan birer cümle alayım buraya. Şeker’den: Genç, vatansever, dürüst, mert, delikanlı’ydı. Özcan’dan: Yorulmak bilmeyen, sürekli akan biriydi Nihat; coşkuyla, heyecanla ve öfkeyle.
Yiğit adamdı, iyi yazardı, mert yaşadı. Mevlâ rahmet eylesin, amin.


