Türkiye’de kültürel mirasa yakın markaj Yeni Şafak Kitap Eki Haberleri
Yenisafak sayfasından alınan verilere dayanarak, SonTurkHaber.com duyuru yapıyor.
Doğanay Dağlar
Kültürel miras, toplumların tarihsel birikimini, kimlik unsurlarını ve ortak hafızasını yansıtan maddi ve manevi değerler bütünüdür. Bu miras, yalnızca anıtsal yapılar, arkeolojik alanlar veya sanat eserlerinden ibaret değildir; aynı zamanda gelenekler, inanç pratikleri, sözlü anlatılar ve toplumsal ritüeller gibi somut olmayan kültürel unsurları da kapsar. Dolayısıyla kültürel mirasın korunması, çok boyutlu ve disiplinlerarası bir yaklaşımı beraberinde gerektirir. Koruma süreci, ilgili mirasın özgünlük, bütünlük ve anlam evrenini korumayı hedefleyen politikaları da içerir. Bu bağlamda, ulusal mevzuat ile birlikte UNESCO gibi uluslararası kuruluşların belirlediği normlar ve sözleşmeler, koruma çalışmalarına yön veren temel çerçeveleri oluşturur. Ayrıca, yerel toplulukların katılımı ve miras bilincinin yaygınlaştırılması, koruma faaliyetlerinin sürdürülebilirliği açısından kritik önemdedir.
Kültürel mirasın korunması, geçmişin fiziksel izlerini muhafaza etmenin yanı sıra toplumsal kimliği gelecek nesillere aktarmanın bir yoludur. Bu nedenle, koruma çalışmalarının bilimsel yöntemlerle yürütülmesi, kayıt altına alma, belgeleme, eğitim ve farkındalık faaliyetleriyle desteklenmesi gerekmektedir. Böylece, hem mevcut değerlerin yıpranmasının önüne geçilebilir hem de kültürel süreklilik sağlanabilir.
Döndüncü baskısıyla karşımıza çıkan Türkiye’de Kültürel Mirasın Korunması: Alan Başkanlığı Uygulaması başlıklı çalışma, Dr. Batuhan Mumcu tarafından kültürel mirasa yönelik akademik, ekonomik ve toplumsal bir bakışla kaleme alınmıştır. Bir toplumun belleğini, kimliğini ve geleceğe aktarmak istediği değerleri temsil eden kültürel miras, yazar tarafından yalnızca geçmişin hatırlatma unsuru olduğunu değil, bu mirasın aynı zamanda bugünün sosyal ve kültürel yapısını tayin eden bir güç olarak konumlanabileceği aktarılır. Bu doğrultuda Türkiye’nin coğrafi konumu ve tarihsel birikimiyle çok sayıda medeniyetin izlerini taşıdığı vurgulayan Mumcu, çalışmasıyla bu zenginliğin korunmasına yönelik muhtelif projeler ve idari planların etkisini öne çıkarır.
KÜLTÜREL MİRAS ALANLARININ KORUNMASI
Giriş dışında dört ana bölümden oluşan çalışma, kavramsal analizin dışında kültürel sorumluluğun hukuki çerçevesini detaylı bir biçimde aktararak alandaki boşluğu doldurmaya yönelik bir konumda yer alır. Bu noktada kültürel miras alanlarının korunmasında uzun yıllar ağırlıklı olarak merkezî idarenin büyük bir sorumluluk üstlendiğini, alan başkanlığının bu sorumluluğun sağlıklı bir biçimde ilerleyebilmesi adına kuruluşuna ilişkin göstermiş olduğu işlevselliğin oldukça büyük bir yeri teşkil ettiği anlaşılır. Alan Başkanlığı modelinin yerinden yönetim odaklı bir kurumsal yapılanma olduğunu ve belirli bir kültürel miras alanının idaresini ve korunmasını doğrudan o alan içinde konumlanan bir başkanlık üzerinden yürütmeyi hedeflediğini, bu sayede karar alma süreçlerinin daha dinamik bir yapı etrafında şekilleneceği tespit edilir. Mumcu’nun çalışması, bu modelin Türkiye’deki hukuki temellerini, kuruluş süreçlerini, görev tanımlarını ve uluslararası benzer uygulamalarla karşılaştırmalarını kapsamlı bir şekilde ele alır. Özellikle UNESCO Dünya Mirası listesinde yer alan alanlarda bu modelin nasıl işlediğine dair somut bilgiler sunar.
TOPLUMUN HAFIZASINI DA KORUMAK
Bu çalışma, tüm bunlara ek olarak idari modelin tanıtımı olmanın ötesine geçerek, Türkiye’de kültürel mirasın korunmasında yeni bir paradigma önermesiyle karşımıza çıkar. Mevzuat analizleri ve katılımcı yönetim anlayışıyla yalnızca kamu kurumlarının değil, yerel halkın, sivil toplum kuruluşlarının ve özel sektörün de süreçlere dâhil edilmesini öngörür. Bundan dolayı bir modelden daha fazlası olarak karşımıza çıkan bu yaklaşım, esere karşı kültürel mirasın korunması hususunda tüm yönüyle pratik bir boyut sunmaktadır. Nitekim Mumcu, kültürel mirası yönetimini yalnızca “korumak” fiiliyle sınırlandırmaz, ona göre korunacak olan bir toplumun hafızası, yaşam biçimi, üretim pratikleri ve bunları taşıyan kültürel peyzajıdır.
Kitabın önemli katkılarından biri de kültürel miras yönetiminde merkez-yerel dengesine dair yapılan tespitlerdir. Bu noktada Alan Başkanlığı modelinin, bürokrasideki hiyerarşik zincirin sıhhatine hizmet ederek kararların mümkün olduğunca hızlı ve yerinde alınmasını sağlayan bir sistemi beraberinde getirdiği öne çıkarılır. Bununla beraber bu modelin turizm ve ekonomiyle olan ilişkisine dikkat çekilir. Yazarın bu ilişkiye yönelik vurguladığı ve oldukça önem arz eden bulgularından biri de ekonomik fayda arayışının koruma ilkelerinin önüne geçmemesi gerektiğidir. Bu doğrultuda amaç “nicelik” değil “bilinçli ziyaret”tir. Amacın sürdürülebilir turizm politikalarıyla mümkün olabileceğini ancak bu politikaların hem kullanım hem de koruma arasında başarılı bir denge etrafında uygulanabileceğine işaret edilir. Bu dengenin örneklerine ilişkin Nevşehir ve Çanakkale gibi alanlar üzerinden yapılan uygulama analizleri, söz konusu model üzerinde somut bir role sahiptir. Nitekim Kapadokya’nın benzersiz coğrafyası ve tarihî dokusunun korunmasında Alan Başkanlığının uygulanabilir bir model olduğu ispatlanır.
Sonuç olarak, Türkiye’de Kültürel Mirasın Korunması: Alan Başkanlığı Uygulaması, kültürel miras alanında akademik ve uygulamalı çalışmalara önemli bir katkı sunmuştur. Kitap, hem kültürel mirasın korunmasına ilgi duyan araştırmacılar hem de kamu kurumları ve politika camiası için değerli bir kaynak niteliğindedir. Mumcu’nun çalışması, Türkiye’de kültürel mirasın sadece geçmişin hatırası değil, aynı zamanda toplumsal kimliğin ve geleceğe bırakılacak mirasın bir parçası olduğunu bir kez daha ortaya koymuştur. Eser, yalnızca geçmişte yürütülmüş koruma faaliyetlerini kaydetmekle kalmayıp, aynı zamanda bu faaliyetlerin arkasındaki kurumsal ve yasal çerçeveyi de açıklayarak okuyucuya bütüncül bir bakış sunmaktadır. Bu sayede Mumcu, alan başkanlığı uygulamalarının, kültürel mirasın sürekliliği ve toplumun bilinçlendirilmesi açısından kritik rolünün sonucuna ilişkin bulgularını öne çıkarmıştır.


