Eylül’de İstanbul’un Sanat Haritası Samed Karagöz
Yenisafak sayfasından alınan verilere göre, SonTurkHaber.com bilgi veriyor.
Kültürel üretim alanlarının en yoğun biçimde hissedildiği dönemlerden biri, İstanbul’da her yıl olduğu gibi bu yıl da Eylül ayı. Sonbaharın eşiğinde açılan sergiler, yalnızca yeni bir sanat sezonunun başlangıcına işaret etmekle kalmaz; aynı zamanda Türkiye’nin çağdaş sanat ortamının kurumsal yapılarla, bağımsız inisiyatiflerle ve uluslararası aktörlerle kurduğu diyalogları gözlemlemek için de eşsiz bir imkan sunar. Bu bağlamda Eylül 2025, hem yerel hem de küresel sanat tarihi yazımında kayda değer bir dönemeç olma potansiyeli taşımaktadır.
Toplumsal sanatın belleği: Suzanne Lacy “Birlikte/Together”
Eylül ayının en dikkat çekici sergilerinden biri, feminist sanatın öncü isimlerinden Suzanne Lacy’nin “Birlikte/Together” başlıklı retrospektifidir. 12 Eylül–14 Aralık tarihleri arasında Sakıp Sabancı Müzesi’nde gerçekleşecek sergi, sanatçının kolektif eylem, kadın bedeni ve toplumsal cinsiyet meselelerine dair yarım asırlık üretimini görünür kılacak. SergiAhu Antmen’in dokunuşunun hissedildiği ilk Sakıp Sabancı Müzesi sergisi olarak son derece önemli. Bir müze direktörünün, müzeyi nasıl şekillendiğini anlamak açısından ayrıca dikkat edilmesi gerekiyor. Antmen’in sanat tarihsel perspektifi, Lacy’nin pratiğini feminist teori, kamusal alanın dönüşümü ve Türkiye’deki toplumsal cinsiyet tartışmaları bağlamında yeniden okumamıza imkan sağlayacak. Bu durum, serginin salt estetik bir deneyim olmaktan öteye geçerek disiplinlerarası bir araştırma sahasına dönüşmesine vesile olacak.
Estetik ve direniş arasında: Farah Al Qasimi–“Çöl Sümbülü”
Bir diğer önemli sergi, Birleşik Arap Emirlikleri kökenli sanatçı Farah Al Qasimi’nin İstanbul’daki ilk kişisel sergisidir. 12 Eylül–26 Ekim tarihleri arasında SANATORIUM’da izleyiciyle buluşacak “Çöl Sümbülü”nün küratörü kuşağının önde gelen küratörlerinden Ulya Soley. Sergi, zorlu ekolojik koşullarda hayatta kalabilen bir bitkiyi metafor olarak kullanarak, hem bireysel direncin hem de toplumsal kırılganlığın izini sürer. Al Qasimi’nin fotoğraf, video ve ses eksenli pratiği, Arap coğrafyasının modernleşme deneyimini gündelik hayatın sahneleri üzerinden estetize ederken, sömürgecilik sonrası kimlik politikalarına da göndermeler içerir. Bu bağlamda sergi, postkolonyal teori ve görsel kültür çalışmaları açısından dikkate değer bir örnek teşkil ediyor.
Sesin politikası: Cevdet Erek–“Biz ve Onlar”
Türkiye çağdaş sanatının önde gelen isimlerinden Cevdet Erek, Galeri Nev İstanbul’da açacağı “Biz ve Onlar” sergisiyle (12 Eylül–7 Kasım) mekan, ses ve toplumsallık arasındaki ilişkiye yeni bir boyut kazandırma iddiasında. Erek’in işleri uzun süredir sesin zamansallığını ve mekansallığını araştırırken, bu yeni sergi doğrudan “öteki” kavramı üzerinden siyasal bir okuma önerir. “Biz” ve “onlar” ayrımı, hem toplumsal kutuplaşmaların hem de uluslararası çatışmaların estetik düzlemde nasıl yeniden üretildiğini tartışmaya açar. Bu yaklaşım, sanatın yalnızca estetik bir nesne değil, aynı zamanda politik bir düşünme biçimi olarak işlev gördüğünü hatırlatır.
Kurumsal hafızanın inşası: Pera Müzesi’nin 20. yılı
Bu yıl Pera Müzesi, 20. kuruluş yıldönümünü kutluyor. Müze, açıldığı günden bu yana Osmanlı’dan günümüze uzanan sanat tarihini çok katmanlı sergiler aracılığıyla kamusal belleğe taşımış ve Türkiye’de özel müzeciliğin dönüşümünde önemli bir rol üstlenmiştir. 20.yıl kutlamaları kapsamında açılacak sergiler arasında özellikle iki sergi yer alıyor.
“Ortak Duygular” sergisi, British Council Koleksiyonu’ndan bir seçkiyle duyguların sosyal ve politik bağlamlarını tartışmaya açarken; Åsa Jungnelius’un cam ve malzeme odaklı pratiği, ekofeminizm ve çevre estetiği bağlamında değerlendirilmeye açıktır. Müzenin koleksiyon sergilerinin de (Osman Hamdi Bey, Kesişen Dünyalar, Ağırlık ve Ölçü Sanatı) bu yıldönümünde yeniden ele alınması, kurumsal hafızanın nasıl inşa edildiğini gözlemlemek açısından son derece önemli.
Küresel buluşma noktası: Contemporary Istanbul
Son olarak, Eylül ayında İstanbul sanat ortamını uluslararası düzeyde görünür kılan etkinlik İstanbul Bienali’yle birlikte kuşkusuz Contemporary Istanbul’dur. 24–28 Eylül tarihleri arasında Tersane İstanbul’da düzenlenecek fuar, bu yıl 20. edisyonunu gerçekleştirecek. Fuar, yalnızca ticari bir platform değil, aynı zamanda konferanslar, panel dizileri ve kamusal programlarla güncel sanatın epistemolojisine dair tartışmaların yürütüldüğü bir mekan işlevi görüyor. Özellikle “Focus America” teması, transatlantik sanat ilişkilerini gündeme taşırken, ışık ve dijital sanat enstalasyonlarının yer alacağı “Golden Horn Light Festival” fuarın deneyim boyutunu genişletmektedir. Bu durum, sanat fuarlarının küresel ölçekte yalnızca piyasaya değil, aynı zamanda bilgi üretimine de katkı sunduğunu gösterecek.


