Küresel sanat haritasında İstanbul neden yok? Samed Karagöz
SonTurkHaber.com, Yenisafak kaynağından alınan verilere dayanarak açıklama yapıyor.
Art Basel ve UBS’in birlikte yayınladığı 2025 Sanat Piyasası Raporu, küresel sanat ekonomisinin güncel durumunu ortaya koymakla kalmıyor; aynı zamanda İstanbul’un bu manzaradaki silik konumunu daha da görünür kılıyor. 2024 yılında dünya sanat piyasası toplam 57,5 milyar dolar hacme ulaşırken, ABD yüzde 43’lük payla liderliğini sürdürdü. İngiltere, Çin’i geçerek yeniden ikinci sıraya yükselirken; Çin, ekonomik yavaşlama nedeniyle yüzde 31’lik bir düşüşle üçüncü sıraya geriledi. Avrupa’nın sanat pazarındaki toplam payı yüzde 30’un üzerindeyken, Türkiye’nin adı bu raporda neredeyse hiç geçmiyor.
Oysa İstanbul’un tarihsel ve kültürel derinliği, onu sanat dünyasında daha güçlü bir aktör olmaya aday kılıyor. Ancak ne yazık ki İstanbul, bir koleksiyon merkezi, bir fuar destinasyonu ya da galeri merkezi olma potansiyelini bir türlü gerçekleştiremiyor. 2017’de Art Basel’in başlattığı ve şehirleri uluslararası sanat sahnesine taşıma amacı güden Art Basel Cities programına İstanbul’un aday gösterilmiş olması, o dönem umut vericiydi. Ancak gerekli yerel ve kurumsal altyapı sağlanamadığı için bu işbirliği hiçbir zaman gerçekleşmedi. Bu vizyon bugün bambaşka bir formatta, çok daha kararlı bir şekilde karşımıza çıkıyor: Art Basel Doha.
Geçtiğimiz günlerde duyurulan ve 2025 sonunda ilk kez düzenlenecek olan Art Basel Doha, tıpkı Art Basel Miami Beach ya da Art Basel Hong Kong gibi tam teşekküllü bir Art Basel fuarı olarak Katar’ın başkentine yerleşiyor. Bu yalnızca bir sanat fuarı değil; aynı zamanda Doha’nın küresel sanat piyasasındaki yerini kalıcılaştıracak büyük bir adım. Katar’ın devlet destekli kültür politikaları, müze yatırımları ve uluslararası işbirlikleri sayesinde bu adım son derece stratejik biçimde atılıyor. İstanbul ise hâlâ geçici organizasyonlar ve dönemsel ilgiler arasında gidip geliyor.
Rapor ayrıca sanat piyasasındaki yapısal dönüşüme dikkat çekiyor: yüksek fiyatlı segmentlerde belirgin bir duraksama gözlemlenirken, daha erişilebilir işler üzerinden yürüyen satışlar artışta. Bu durum, İstanbul gibi alternatif merkezlerin küresel pazara entegre olması için bir fırsat yaratıyor. Ne var ki Türkiye’de sanat piyasası hâlâ parçalı, kırılgan ve kısa vadeli kâr odaklı. Sanatçılarla uzun vadeli çalışan galeriler azınlıkta; müzayedeler koleksiyonerleri değil yatırımcıları hedefliyor. Kamusal koleksiyonlar atıl durumda, müzeler yeni alım yapmıyor.
Bugün Doha, Art Basel gibi küresel bir markaya ev sahipliği yaparken; İstanbul’un adı sadece “gerçekleşemeyen bir ihtimal” olarak hatırlanıyor. Bu yalnızca bir kültür politikası meselesi değil, aynı zamanda yönetişim, strateji ve irade eksikliği sorunu. İstanbul hâlâ büyük potansiyele sahip ama bu potansiyeli harekete geçirecek vizyoner bir çerçeveden yoksun. Oysa sanat dünyasında yer almak, sadece üretmekle değil, o üretimi küresel bir dolaşıma sokmakla mümkün. Ve İstanbul bu dolaşımın merkezlerinden biri olmaya çok geç kalıyor.
Art Basel uçağı artık Doha’ya iniyor. İstanbul ise hâlâ kalkış izni bekliyor.



