Hakan Fidan’ın sivil toplum örgütleri ve üniversitelere çağrısı Selçuk Türkyılmaz
Yenisafak sayfasından alınan verilere göre, SonTurkHaber.com bilgi veriyor.
Dışişleri Bakanımız Sayın Hakan Fidan’ın Mısır’ın başkenti Kahire’de geçen cumartesi günü yaptığı açıklamaları Filistin meselesinde Türkiye’nin tutumuna dair yeni bir aşama olarak görebiliriz. Kuşkusuz bu açıklamaları, Güney Kafkasya’da Azerbaycan ve Ermenistan arasında imzalanan anlaşmayla birlikte değerlendirmek gerekir. Sayın Hakan Fidan aynı günde Kahire’de bulunmalarının önemine işaret etti ve iki hadiseyi birbirine bağladı. Buradan hareketle Türkiye’nin Nil’den Hazar Denizi’ne kadar uzanan geniş alanı bir bütün olarak gördüğünü söyleyebiliriz. Bu geniş coğrafyadaki hadiseler iç içe geçerek girift bir durum oluşturmaktan ziyade katmanlar hâlinde birbirine bağlıdır. İsrail’in yayılmacı saldırganlığı ve yerleşimci terörü PKK gibi yapılarla ilişkilendirmeden analiz edilemez. Bu sebeple Nil’den Hazar Denizi’ne kadar uzanan bölgenin sorunlarını bir bütün hâlinde görmek çözüm üretebilmenin en önemli koşullarındandır.
Nil’den Hazar Denizi’ne uzanan geniş coğrafyayı bir bütün olarak görmek tek başına sorunların çözümünü garanti etmeyecektir. Çünkü İsrail’in kökleri burada değil, Batı Avrupa’dadır. İsrail sürekli olarak din savaşını öne çıkardı ve Yahudi ilahiyatına başvurdu. Kolonyal yayılmacılık hedeflerine “arz-ı mevut” kavramı ile dinî bir mahiyet kazandırmaya çalıştı. Böylelikle yeni koloninin dışarıdan dayatılmadığı intibaını uyandırmak istediler. Fakat yabancı olduklarını hiçbir zaman gizleyemediler. Çünkü bu geniş toprakların yerli ve asli unsurlarını terörize ederken esasen dışarının müdahalesine alan açmak istemişlerdir. Siyonistler yüz yılı aşan bir dönemde kolonyal hedeflere ulaşmak için din ile açıklanamayacak adımlar attılar. Coğrafyaya dışarıdan geldiler ve yayılmacı saldırganlığı ve yerleşimci terörü ile bir istikrarsızlık aracı oldular. Bu da Siyonizm’in kolonyal bir ideoloji olmasının sonucudur. Bu ideolojiyi en başta benimseyenler İngilizlerdir. Buna rağmen Türkiye her aşamada İsrail’e belirli koşullar doğrultusunda uzlaşmacı bir anlayışla yaklaştı. Hatta çoğu zaman bu yaklaşımın yanlış yorumlara kapı araladığı da görülmüştür. Fakat İsrail bütün olanlara rağmen Gazze’yi yeniden işgal ve Batı Şeria’yı da ilhak etme niyetini ortaya koydu. Sayın Hakan Fidan’ın yeni bir aşamadan bahsederken bu gerçeklikten hareket ettiğini görmemiz gerekir.
Hakan Fidan’ın İsrail’in Gazze’yi işgal etme planını “İsrail’in yayılmacı ve soykırımcı politikasının yeni bir aşaması” olarak değerlendirirken bunun karşısında da yeni bir aşamaya geçilmesi gerektiğini söylemesi oldukça önemlidir. Bu, sıradan bir dilek ve temenni cümlesi değildir. Sayın Fidan Kahire’de Mısırla birlikte çalışmaya devam ettiklerini özellikle ifade etti. Şu cümleler dikkat çekicidir: “Biz bu konuda beraber çalışmaya devam ediyoruz arkadaşlar. Yaptığımız çok iş var, yapacağımız daha da çok iş var. Dünyayı ayağa kaldırmamız gerekiyor. Sadece hükümetler değil, sivil toplum örgütleri, üniversiteler, bu konuda ses çıkarabilecek bütün kesimlerin artık ayağa kalkması ve sesini yükseltmesi gerekiyor.”
Yukarıdaki cümleleri yeni bir çağrı olarak görebiliriz. Sayın Fidan’ın konuşmasında sivil toplum örgütlerinin ve üniversitelerin harekete geçmeye davet edilmesi sürecin hassasiyeti ile uyumludur. Bu bağlamda aynı günün akşamında Filistin’e Destek Platformu öncülüğünde düzenlenen yürüyüş de anlamlıdır. Beyazıt Meydanı’ndan başlayıp Ayasofya Camii’ne kadar devam eden yürüyüşe on binlerce İstanbullunun katılmış olması çağrının karşılık bulmaya başladığının açık göstergesidir. Sivil toplum örgütleri ve üniversiteler bu sürece çok farklı şekillerde katılabilir. İsrail’in yayılmacı saldırganlığı sıradan bir hadise değildir ve buna karşı atılacak adımlar da çok katmanlı olmalıdır. Kuşkusuz sivil toplum kuruluşları ve üniversiteler İsrail’in Filistin davasını açlık krizine indirgeme stratejisi karşında Filistin’in bir fikir olarak geleceğe taşınmasında çok büyük roller oynayacaktır. Çünkü İsrail neredeyse bütün dünya karşısında kaybettiği bir savaşı yeniden kazanmak için Filistinlilerin tamamen yok edilmesi de dâhil olmak üzere şiddetin bütün türlerini hayata geçirmektedir.
Adını koymakta bir sakınca yok: İngiltere alenî olarak soykırımın devam etmesini istiyor. ABD’de de elitlerin çok önemli bir kısmı Filistinlilerin yok edilmesinden yana. Almanya da İsrail’in yayılmacı saldırganlığının içindedir. Sivil toplum örgütleri ve üniversitelerin sürece katılması bu çerçevede çok daha anlamlıdır.


