İnadına yaşamak… Yaşar Süngü
SonTurkHaber.com, Yenisafak kaynağından alınan verilere dayanarak haber yayımlıyor.
“Filistin’de nereye giderseniz gidin -hatta kırsal alanlarda bile- kendinizi molozların içinde bulur, onların arasından, etrafından ve üzerinden geçmek durumunda kalırsınız.
Bir kontrol noktasında, arabayla çoktandır ulaşılamayan seraların çevresinde, herhangi bir sokakta, bir buluşmaya giderken, evlerin, yolların, sıradan hayatların enkazıdır bu moloz.
Son yarım yüzyılda
yerinden yurdundan edilmemiş Filistinli bir aile bulmak ne kadar enderse, işgal ordusu tarafından düzenli olarak buldozerlerle yıkılmamış bir şehir bulmak da o kadar enderdir.
İnsan söz konusu trajedinin coğrafi boyutunu unutur gibi oluyor, bu boyut trajedinin bir parçası artık.”
**
“Batı Yakası’nın tamamı artı Gazze Şeridi
, Girit Adası’ndan daha küçük bir alana tekabül ediyor.
Üç buçuk milyon insan -Girit’in nüfusunun 6 katı- yaşıyor burada.
Ve her gün sistemli olarak bu alan daraltılıyor.
Şehirler gitgide daha kalabalıklaşıyor, duvarlarla çevrilen kırsal alanlara erişim engelleniyor.
Yerleşimler
(İsrail’e yerleşmeye gelen Yahudiler için)
genişletiliyor ya da yenilerinin temelleri atılıyor.
Yerleşimciler için yapılan yeni otoyollar Filistinlilere yasaklanırken, eski yollar çıkmazlarla son buluyor.
Kontrol noktaları ve sinir bozucu kimlik denetimleri pek çok Filistinliyi öz topraklarının kalan bölümünde seyahat etmekten, hatta seyahat etmeyi planlamaktan caydırmış durumda.
Birçoğunun bulunduğu noktadan, hangi yöne olursa olsun, yirmi kilometreden öteye geçmesi yasak.
Duvar kuşatıyor, köşelere el koyuyor (Bittiği zaman kalan Filistin topraklarının yaklaşık yüzde 10’u gasp edilmiş olacak) kırsal alanı parçalara bölerek Filistinlileri Filistinlilerden koparıyor.
Amacı ufalayıp
bir düzine küçük adacık oluşturmak.
Buldozerlerle gerçekleştirilen balyoz harekâtının hedefi bu.
“Eser kalmadı çölde bizden, çölün kendine sakladığından gayrı.”
(Mahmut Derviş’in dediği gibi.)
**
“Korkusuz, boyun eğmeyen, yenilmişlik duygusu taşımayan bu umutsuzluk, daha önce hiç tanık olmadığım bir duruş sergiliyor dünyaya karşı.
Kâh İslami Cihad’a katılan bir delikanlı, kâh bir şeyler hatırladıkça dişlerinin arasındaki boşluklardan mini mini söylenen yaşlı bir kadın, kimi zaman da gülümseyen on birinde bir kız çocuğunun sarıp sarmalayarak umutsuzluk içinde gizlediği bir vaat şeklinde ifadesini buluyor.
Sözünü ettiğim bu duruş kendini nasıl gösteriyor?
Dinleyin…
Üç oğlan çocuk bir mülteci kampının ara sokaklarından birinde yere çömelmiş misket oynuyor.
Bu kamptaki mültecilerin çoğu
Hayfa’dan
göçmüş.
Herhangi bir otel koridorundan daha dar olan sokağın üç metre ilerisinde ikinci el bisiklet parçaları satan bir dükkân var.
Dükkânın karşısındaki alçak yapının demir kapısının üzerinde,
“Kampın rahminden her gün bir devrim doğar”
yazılı.
Demir kapının ardındaki iki odada bir öğretmenle kız kardeşi yaşıyor. Odanın biri iki banyo küveti sığacak büyüklükte.
Kamp sakinlerinin en az yüzde altmışı işsiz. Derme çatma evlerden oluşan yerleşimler.
Karşısına bir fırsat çıkıp da kamptan ayrılması söz konusu olan birinin daha iyi imkana kavuşmak için molozları aşacak yerde öneriyi reddedip kalmayı tercih ettiği vakidir.
İnadına yaşamak buna denir işte.”
**
“Birkaç kilometre ötede iki yerleşim
(İsrail’e gelen Yahudiler için çalınan yerler)
yeri var.
Her ikisinin de köye benzer tarafı yok, daha çok silahlı iki yüz yerleşimciyi rahatça içine alabilecek devasa bir cipe benziyorlar.
İkisinin de ince minareye benzeyen gözetleme kuleleri var.
Çevrelerindeki kırsal kesime verdikleri güçlü mesaj şu; Eller başların üzerine diyorum ve ağır ağır, geri geri yürüyün.
Batı yönündeki yerleşime giden yolun yapımı için yüzlerce zeytin ağacının kesilmesi gerekti.
Ve bu işte çalışanların da çoğu işsiz Filistinlilerdi.
Yerleşimlerin aşağısında bulunan vadideki 3 bin nüfuslu yoksul köyün erkeklerinden yirmisi İsrail cezaevlerinde.
Pek çok genç son zamanlarda
Hamas’a
katıldı.
Pek çoğu gelecek ocaktaki seçimlerde oyunu Hamas’a verecek.
Tüm çocukların oyuncak silahları var.
Geceler kaygıyla geçiyor.
İnadına yaşamak böyle bir şey işte.”
**
Not: Yukarıdaki yazı, Derin Tarih dergisinin Aralık 2023 yılındaki 141’inci sayısında yer alan, sanat eleştirmeni, romancı, ressam, senaryo ve belgesel yazarı
John Berger’in
2009 yılında çıkan “Kıymetini Bil Herşeyin” adlı kitabının “İnadına Yaşamak” başlıklı kısmından bir kesit.
Yani 17 yıl önce Filistin topraklarındaki bu hikâyeyi bilmezsek bugünkü hikâyeden hiçbir şey anlayamayız.
Ve bu hikâyeyi okuduktan sonra insan olarak kendimize şunu sormalıyız;
“Ben ailemle burada yaşıyor olsaydım ne yapardım?”

