İsrail’in bir başka ajandası Ayşe Keşir
SonTurkHaber.com, Yenisafak kaynağından alınan verilere dayanarak duyuru yapıyor.
Türkiye’nin azalan doğurganlık hızı yıllardır gündemimizde... Konu üzerine ortadaki tartışmalar ne yazık ki sadece kadınlar üzerinde yoğunlaştı. Toplumsal değişim, iç göç, mesleki eğitim, sağlıklı gebelik-doğum gibi alanların konuşulacağı konuyu, birileri nasıl oluyor da tek başına “kadın haklarına” hapsediyor? 2024 yılı sonunda kurulan “Nüfus Politikaları Üst Kurulu’’ çalışmaları, meseleyi geniş toplumsal zemine çekmesi açısından son derece önemlidir.
Yakın zamanda yayınlanan raporlar ile dünya nüfusunun yaşlanması BM’nin gündemine ‘kritik’ uyarısıyla girdi. Bununla birlikte, İsrail’in ise bambaşka bir gündemi ve ajandası var.
Doğurganlık hızı nedir?
Hayatta olan 15-49 yaş kadın nüfusunun, o yıl doğan çocuk sayısına bölünmesiyle ortaya çıkan doğurganlık hızında iki temel eşik var. Bunlardan ilki nüfusun yenilenme oranı olan 2,1. Doğurganlık hızı ancak 2.1’in üstünde olduğunda nüfus yenileniyor. İkinci eşik ise 1,9. Uzmanlar bunu “geri döndürülemez eşik” olarak ifade ediyor. Durağanlaşan nüfusun teşviklerle yükseltilmesi mümkün iken, 1,9’un altına düştüğünde bunu başarmak çok zor hale geliyor.
TÜİK’in 15 Mayıs 2025’te açıkladığı verilerde, Türkiye’nin 2024 yılı doğurganlık hızı 1,48. Doğurganlık hızı daha yüksek olan birkaç ili çıkardığımızda ise oran çok daha düşüyor. 2023 yılında, OECD ülkelerinin ortalaması 1,58 iken Türkiye ilk kez 1.51 ile ortalamanın altına düştü. Doğurganlık hızında OECD ortalamasının çok üstünde olan tek bir ülke var o da İsrail. İsrail 3,0 ile OECD ortalamasını tek başına yükseltiyor aslında. Tarihsel sürece baktığımızda da İsrail 2.7’nin altına hiç düşmemiş. Yani kritik seviyelere hiç gelmemiş.
Lobel Yahudi Eğitim Merkezi’nde müfredat geliştirme bölümü yöneticisi Dainel Kane 8 Eylül 2024’te Public Discourse’de “İsrail’in Olağanüstü Doğurganlığına Dair Düşünceler” başlıklı yazısında;
“Ve yalnız değiliz. Sayısız siyaset bilimci, ekonomist ve sosyoloğun da belirttiği gibi, İsrail alışılmadık derecede doğurgan bir ülke. Son yıllarda diğer tüm gelişmiş ülkelerdeki doğum oranları nüfus yenileme seviyelerinin çok altına düşmüş olsa da, İsrail’in nüfus artışı dikkat çekici bir şekilde güçlü kaldı. Doğum oranı, hala düşüşte olan OECD ortalamasının yaklaşık iki katı ve Sahra Altı Afrika dışındaki neredeyse her ülkeninkinden fazla. Demograflar bu ifadeyi kullanmasa da, Yahudiler kesinlikle bu topraklarda kaynayan bir kalabalık haline geldi” diyor. Kane yazısında, cömert aile dostu kamu politikaları, özellikle, milliyetçilik ve din referanslı kültürün etkisini de uzun uzun anlatmakta...
National Post’tan Danielle Kubes 2023 yılında bir yazısında “İsrailli kadınlar, diğer ülkelere kıyasla kişi başına daha fazla tüp bebek döngüsüne giriyor. Dünyadaki Yahudi nüfusu hâlâ İkinci Dünya Savaşı öncesine göre düşük ve İsrailliler arasında bu sayıları yenilemenin bir görev olduğu hissi var. Ama en önemlisi, çocuklar bir yük değil, bir nimet olarak görülüyor. Kanadalı arkadaşlarımın çocuk sahibi olmanın maliyetinden ve daha fazla insanın iklim değişikliği üzerindeki etkisinden yakındığını sık sık duyarken, bir İsraillinin aynı şeyi söylediğini hiç duymadım” diyor.
İsrail 1948’de kurulduğunda ülkede 806 bin kişi yaşıyordu, bugün itibarıyla İsrail’in nüfusu 10 milyon civarında. Yani Türkiye ve dünya nüfusu yaşlanırken, İsrail bile isteye, taammüden nüfusunu artırıyor ve gençleşiyor.
Filistin’de özellikle bebekleri, kadınları katleden, açlıkla da tam bir soykırım yapan İsrail, kendi ülkesinde nüfus artırıcı tedbirleri titizlikle uyguluyor. Anlaşılan o ki katliamın da, açlığın da tam merkezi nüfus...
Bununla birlikte “İsrail’de kadınlar zorla doğurtuluyor” benzeri sesler de duymuyoruz…
Türkiye’de bazı çevrelerde doğurganlık hızındaki düşüş ciddiye alınmasa,
Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın üç çocuk tavsiyesi zaman zaman sert bir şekilde eleştirilse de gerçek değişmiyor; Türkiye yaşlanıyor ve küçülüyor. Türkiye’de konu niye yanlış zeminlerde tartışılıyor? Konu niye sadece kadın haklarına kilitlendi? Bu başlıkları bir başka yazıda daha geniş bir şekilde tartışırız.
Verilerden ve gerçeklikten kopuk yaşayanlar, sözde “kadın hakları” diyerek konunun üzerinde cahilce tepinmesinler. Mesele memleket meselesi...


