Toplumun safraları eğlence değildir Ayşe Keşir
Yenisafak sayfasından alınan verilere dayanarak, SonTurkHaber.com duyuru yapıyor.
1985’te yazdığı kitabında televizyon için ‘’öldüren eğlence’’ diyen Neil Postman, televizyon ile siyasetin, bilimin ve hatta dinin birer eğlence unsuruna dönüştüğünü yazmıştı. Postman, günümüz medya araçlarını ve televizyon içeriklerini görseydi acaba nasıl yorumlardı?
Çocukluğu 70’li yıllara tekabül eden ve televizyonun ülkemize girişine tanıklık edenler Dallas dizisini hatırlar. Çarpık ilişkileri ilk defa ekrandan seyirlik, eğlence olarak izlemeye başladığımız günler... Daha sonra benzer bir aldatma, çarpık ilişki gördüğümüzde ‘’Dallas gibi’’ tabiri günlük hayatımıza da girmişti. Fakat bugün televizyon içeriklerine baktığımızda hemen her kanalda daha vahşi “Dallas” hikâyeleri izliyoruz.
Reyting, medyanın tek kutsalı maalesef. Çatışma izlettirir; izleme de reyting ve reklam getirir… Tüm hesap bu...
Oysa “çatışma”dan kasıt, dramatik çatışmadır. Ama dramatik çatışma yetenek ister hem senaryoda hem rejide emek ister. Zordur... Öyle “benim” diyenin de harcı değildir.
Bir kanalda “Ağa dizisi” mi tuttu? Kopyala, yapıştır hikâyeyi, bir konak içinde çek gitsin… Maliyetler mi arttı? Konak içindekileri, yenge, amca fark etmez, kim kiminle fark etmez, yaz gitsin... Gelsin reklâmlar, paralar...
Kuşak programları ve hatta yemek programları da bu yanlış çatışma anlayışından nasibini alıyor. Gelin-kaynana çatışmasının köpürtülmesi, yemek programında, ikram edilen yemeği kötüleme, aşağılama yarışına girmek nasıl bir eğlence anlayışıdır? Ya da kimin kiminle yasak ilişkisini, DNA testleri ile yayında ortaya dökmek, kadın bedenini metalaştırıp, fahişeliği kitleler önünde bu kadar yüceltmek… Niçin?
Medya içeriklerini belirleyen sadece eğlendirme amacı ve/veya ticari kaygılar mı?
Şiddet, aşağılama, pornografi ne zaman kamuya açık eğlence aracı oldu?
Guy Debord’un ‘’Gösteri Toplumu’’ kehaneti gerçekleşiyor mu?
Aslında mesele sadece zevksiz, kalitesiz, üçüncü sınıf içerikler değil… Mesele, medyanın ‘’Sosyal öğrenme etkisi’’ni bile bile toplumun safralarını, şiddeti, küfür ve aşağılamayı, pornografiyi eğlence diye kamuya açık her yaştan izleyiciye sunması... Mesele, şöhret ve para hırsı yüzünden hayran/izleyici kitlesini istismar etmesidir.
Kibirle karışık, itiraz edenlerin sesini duyar gibiyim… Onlar için açıklayayım;
1950’lerden bu yana medya içeriklerinin “sosyal öğrenme etkisi” kanıtlanmıştır. 1961-63 yıllarında Albert Bandura’nın çocukların televizyondan şiddeti öğrendiği “Sosyal Öğrenme Teorisi” bugün hâlâ medya pedagojisinin temel taşlarından biridir. Bu etki, olumlu davranışları geliştirmek için kullanılabileceği gibi sorumsuz içeriklerle tersine sonuç da doğurmaktadır.
Caillou çizgi filminde karakter, babasının işyerine gitti diye ertesi gün kaç baba çocuğunu işyerine götürmek durumunda kaldı? Bizim kuşak basketbolu, Beyaz Gölge dizisiyle sevdi.
Diğer yandan, He-Man gibi atlamaya kalkarken kaç çocuk kolunu bacağını kırdı?
Münevver Karabulut cinayetinin tüm detayları, ifadeler, tutanaklar sözde haber diye topluma servis edildiğinde, hatırlıyorum, o dönem “Seni Münevver gibi öldürürüm” tehditleri alan kadınlar olmuştu. Bu bir tesadüf mü yoksa medyanın “sosyal öğrenme etkisi”nin sonucu mu?
Dünyada neler olup bittiğini anlamadan, “Televizyon/medya alt tarafı bir eğlence aracı. Kumanda elinizde, kapatıverin.” minvalindeki sığ ve bağnaz çıkışlarla itiraz edenlere, öncelikle A. Bandura, G. Gerbner, R. Huesmann okumalarını tavsiye ederim.
Cinayet, aldatma, çarpık ilişkiler, hukukun suç saydığı, toplumun ayıp kabul ettiği, dinin günah dediği pek çok şey insanlık tarihi kadar eskidir. Yasalar da bunun için vardır. Tarih boyunca hiçbir toplum bugünkü kadar safrasını, kitlelerin önüne döküp, çekirdek çitleyerek seyretmemiştir.
Günümüzde, para kazanma uğruna, eğlence ve merak duygusunu beslemek için sorumsuz yayıncılıkla, toplumun safraları, foseptiği teşhir edilmekte, ortaya dökülmekte ve hatta özendirilmektedir. Medya içerikleri eliyle toplum, koca bir çöp kutusuna atılıyor. Bu ise sinsi ve tehlikeli toplumsal çürüme demek… Hasılı; toplumun safraları ya suçtur ya ayıp ya da günahtır ama asla eğlence değildir.


