Kendi semâsında tek yıldız: Ahmet Cevdet Paşa Dursun Gürlek
Yenisafak sayfasından alınan verilere göre, SonTurkHaber.com bilgi veriyor.
İbnülemin Mahmud Kemal Bey, ünlü tarihçimiz Ahmet Cevdet Paşa hakkında şöyle bir değerlendirmede bulunuyor:
Cevdet Paşa, medrese tahsilini Fatih Camii’nde tamamladı. Aynı zamanda Çarşamba’da irşadla meşgul olan Kuşadalı İbrahim Efendi’nin yanına gidiyor ve tarikatinden hissedar olmak istiyordu. Dolayısıyla Kuşadalı’nın meclisine yıllarca devam etti, fakat hiçbir feyze ve fütuhata nail olamazdı.
Bir gün Kuşadalı İbrahim Efendi hazretlerine şöyle dedi:
- Canım efendim! Bu kadar yıldır manevi huzurunuzda bulunuyorum. Feyzinizden biraz da bu fakiri müstefid etseniz.
İbrahim Efendi şu cevabı vermiş:
- Ahmed Efendi! Senin tarik-i ilahiden nasibin yok. Sen ilmiye tarikinde ilerleyecek, büyük âlim, büyük adam olacaksın. Halk senden bu hususta çok istifade edecek!
İbnülemin, naklini şu soru cümlesiyle bitiriyor:
Hakikaten de öyle olmuş değil midir? Tarihinden, fıkhından, Mecelle’sinden istifade etmeyen kimse kalmış mıdır?
Biz de hemen cevap verelim: Kalmamıştır. Cevdet Paşa hem üzerine aldığı bütün görevleri hakkıyla yerine getiren değerli bir devlet adamıdır, hem de te’lif ettiği muhalled (kalıcı) eserlerle ilmi otoritesini ispat etmiştir. Âlim, edip, şair, müverrih, vak’anüvis gibi sıfatlar taşıyan ve bütün bu unvanlara layık olan paşa merhumun en önemli iki eseri hangileridir denilirse, “Kısâs-ı Enbiyâ ve Tevarih-i Hulefa” ile “Tarih-i Cevdet” derim. İsterseniz Kısas-ı Enbiya’dan başlayalım.
Sade bir üslupla kaleme alınan bu kıymetli eser 12 cüzdür ve öğretici mahiyettedir. Hz. Âdem’den itibaren bütün peygamberlerin, İslam halifelerinin ve İkinci Murad’a kadar Osmanlı padişahlarının tarihinden bahseder. Basılmasında ve yayılmasında merhumun kerimesi Fatma Âliye Hanım’ın büyük katkısı olmuştur. Latin harfleriyle de çeşitli yayınevlerince defalarca da neşredildi. Benim kütüphanemde Bedir Yayınevinden çıkan iki ciltlik nüshası bulunuyor. Bu nüshanın başında yer alan iki mukaddime de Cevdet Paşa’yı bütün yönleriyle tanımamız bakımından büyük önem arzediyor. Edebi üslubuna çarpıcı bir örnek olmak üzere birinci ciltten bir nakilde bulunmak istiyorum.
Ahmet Cevdet Paşa diyor ki:
“Hâtemü’l – Enbiya’nın geleceğini evvelce haber vermiş olanlardan biri de İyâd kabilelerinin ulusu olan Kuss bin Saide’dir ki, pek çok muammer olmuş (yaşamış) ve fesahat ile pek ziyade şöhret bulmuş bir zattır.
Hatta pir-i fani iken (yaşlıyken) Ukaz Panayırı’nda, bir kızıl deve üzerinde olduğu ve büleğay-ı Arap, (Arap beliğleri) orada hazır bulunduğu halde bir hutbe-i beliğane okumuştu.
O vakit Fahr-i Âlem Hazretleri dahi Sûk-u Ukaz’da bulunup onun bu hutbesini dinlemişti. Fakat henüz insanları davete memur olmamıştı.
Kuss bin Saide’nin bu hutbesi, Arap edipleri arasında pek ziyade şöhret bulmuş ve dillerde destan olmuştur. Biz dahi hülasa veçhile tercümesini buraya derç ile ilave edelim.
‘Ey nâs geliniz, dinleyiniz, belleyiniz, ibret alınız. Yaşayan ölür, ölen fena bulur, olacak olur. Yağmur yağar, otlar biter. Çocuklar doğar, analarının babalarının yerini tutar, sonra hepsi mahvolup gider. Vukuatın ardı arası kesilmez. Hemen birbirini takip eder. Kulak tutunuz, dikkat ediniz! Gökde haber var, yerde ibret alacak şeyler var. Yeryüzü bir ferş-i eyvan, gökyüzü bir yüksek tavan. Yıldızlar yürür, denizler durur. Gelen kalmaz, giden gelmez. Acaba vardıkları yerden hoşnud olup da mı kalıyorlar, yoksa orada bırakılıp da uykuya mı dalıyorlar? Yemin ederim, Allah’ın indinde bir din vardır ki, şimdi bulunduğunuz dinden daha sevgilidir ve Allah’ın bir gelecek Peygamberi vardır ki, gelmesi pek yakın oldu. Gölgesi başınızın üstüne geldi. Ne mutlu o kimseye ki, ona iman edip de o dahi ona hidayet eyleye. Vay o bedbahta ki, ona isyan ve muhalefet eyleye! Yazıklar olsun ömürleri gaflet ile geçen ümmetlere!
Ey cemaat-i iyâd! Hani âbâ ve ecdad, hani müzeyyen kâşâneler ve taştan hâneler yapan Âd ve Semûd! Hani dünya varlığına mağrur olup da kavmine: ‘Ben sizin en büyük rabbinizim’ diyen Firavun ve Nemrud? Onlar size nisbetle daha zengin, kuvvet ve kudretçe sizden efzun (çok fazla) değil miydiler? Bu yer onları değirmeninde öğüttü, toz etti, dağıttı. Kemikleri bile çürüyüp dağıldı. Evleri yıkılıp ıssız kaldı. Yerlerini, yurtlarını şimdi köpekler şenlendiriyor. Sakın onlar gibi gaflet etmeyin, onların yoluna gitmeyin. Her şey fanidir, bâki ancak Cenab-ı Hakk'tır ki, birdir, şeriki ve naziri yoktur. Tapılacak ancak O’dur. Doğmamış ve doğurmamıştır. Evvel gelip geçenlerde bize ibret alacak şey çoktur. Ölüm ırmağının girecek yerleri var amma çıkacak yeri yoktur. Büyük küçük hep göçüp gidiyor. Giden geri gelmiyor. Kat’i hüküm verdim ki, âmmeye olan bana da olacaktır.
Hâtemü’l – Enbiya Hazretleri dâhi, ‘Me’mul ederim ki, (ümit ederim ki), Cenab-ı Hakk, rûz-i kıyamette (kıyamet gününde) Kuss bin Saide’yi ayrıca bir ümmet olarak ba’s eyleye (dirilte) diye buyurdu.”
Tek kişilik ümmet!!! Aman Allahım!!!
Kuss bin Saide’nin şu edebi cümlelerini okuyup da duygulanmamak mümkün mü?
Vak’anüvis Cevdet Paşa’nın “Tarih-i Cevdet”ine gelince, bu şaheser tam on iki cilttir. Osmanlı Devleti’nin 1774-1826 seneleri arasındaki tarihinden bahsetmektedir. Tenkidi ve tahlili bir tarih anlayışı ile hadiselerin gerçek sebeplerini, illetlerini araştırmıştır. İbn-i Haldun’dan etkilendiği bilinmektedir. Cevdet Paşa’nın tam otuz yılda hazırladığı bu dev külliyat Osmanlı kroniklerinin en önemlilerinden biridir. Yıllar önce Sahaflar Çarşısı’ndan almıştım. Şimdiler de Latin harflerine de aktarılıyor.
Şu ilaveyi de yapmazsak bu bahis eksik kalır. Böyle hacimli bir eseri en mükemmel şekilde hazırlama görevi Cevdet Paşa’ya Encümen-i Dâniş tarafından verildi. Mustafa Reşid Paşa, kaynak konusunda kendisine yardımcı oldu. Mesela Şeyhülislam Ârif Hikmet Bey’in o zengin kütüphanesinden yararlanması konusunda destek verdi. Bu konuyu ve Cevdet Paşayla ilgili diğer hususları Tanpınar, yayımladığı üç makalede uzun uzun anlatmaktadır. Tanpınar’ın Cevdet Paşa değerlendirmesi hakikaten son derece önemlidir. Merhum hakkında diğer sağlam ve ilgi çekici bir kaynak da kızı Fatma Âliye Hanım’ın kaleminden çıkan “Cevdet Paşa ve Zamanı” isimli eserdir.
Cevdet Paşa’nın en önemli hizmetlerinden biri de, İslam hukukunun anıt eserlerinden olan Mecelle’yi hazırlayan cemiyete başkanlık etmesidir. Peyami Safa’nın “Mecelle Bir Şaheserdir” diye övdüğü bu hukuk âbidesi bir ulema heyeti tarafından hazırlanmıştır ve yanlış bilmiyorsam 58 yıl uygulamada kalmıştır. Bu heyet arasında öyle âlimler vardır ki Cevdet Paşa bile onlara hayrandır. Mesela Kârinabadlı Ömer Hilmi Efendi bunlardan biridir. Cevdet Paşa, kendisine soru yöneltenlerin gittikçe çoğaldığını görünce bir gün, “Asrımızın İmam-ı Azamı Kârinabadlı varken ne diye hep bana soruyorsunuz?” deme ihtiyacını duymuştur. Bu konuda daha ayrıntılı bilgiler edinmek isteyenlerin merhum Prof. İsmet Sungurbey’in hacimli kitabını okumak gerekiyor. 47 yaşında vefat eden Ömer Hilmi Efendi Fatih haziresine defnedildi.
Cevdet Paşa da, Mayıs 1895’de irtihal-i dâr-ı bekâ edince aynı hazirede sırlandı. Kabir taşındaki nefis şiir, “Asrımızın İbn-i Kemal’i idi” diye başlıyor. Ne yazık, vefatının 130. yıl dönümünde pek hatırlayan olmadı, hiçbir kültürel faaliyet yapılmadı. Halbuki 1945’de yani vefatının ellinci yılında hakkında bir çok anma toplantıları yapıldığı gibi, bir de çok değerli bir kitap hazırlandı. Ord. Prof. Dr. Ebu’l Ulâ Mardin’in “Medeni Hukuk Cephesinden Ahmet Cevdet Paşa” isimli bu kitabın yazılma emrini veren de devrin Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel’dir.
Şaşırdınız değil mi?


