Küresel Sumud Filosu nun meşruiyeti ve İsrail müdahalesinin hukuksuzluğu Düşünce Günlüğü Haberleri
SonTurkHaber.com, Yenisafak kaynağından alınan verilere dayanarak açıklama yapıyor.
Av. Doç. Dr. Ramazan ARITÜRK - İstanbul Ticaret Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi
Gazze, son yıllarda süregelen çatışmalar ve siyasi ambargolar nedeniyle ciddi bir insani krizle karşı karşıyadır. Abluka altında yaşayan siviller, temel gıda, ilaç ve sağlık hizmetlerine erişimde ciddi kısıtlamalar yaşamaktadır. Uluslararası toplumun bu bölgede insani yardım erişimini sağlama yükümlülüğü, yalnızca insani değil aynı zamanda hukuki bir zorunluluk olarak da karşımıza çıkmaktadır.
Tarihsel olarak, Gazze ablukası 2007 yılında Hamas’ın yönetime gelmesinden sonra yoğunlaşmıştır. Bu dönemde uluslararası sivil toplum örgütleri, abluka altındaki sivillere yardım ulaştırmak amacıyla çeşitli girişimlerde bulunmuştur. Özellikle 2010 yılında gerçekleşen Mavi Marmara olayı, deniz yoluyla insani yardım ulaştırma çabalarının karşılaştığı hukuki ve politik zorlukları gözler önüne sermiştir. Bu olay, insani yardım filolarının uluslararası hukukta nasıl değerlendirileceği ve bir devletin müdahale hakkının sınırları konusundaki tartışmaları derinleştirmiştir.
SİVİL AKTÖRLERİN MÜDAHALESİ HUKUKA UYGUN
İnsancıl Hukuk ve Cenevre Sözleşmeleri, silahlı çatışmaların taraflarına ve sivillere yönelik temel koruma normlarını belirler. Cenevre Sözleşmeleri ve Ek Protokoller, sivillere insani yardım sağlanmasını güvence altına alır. Özellikle IV. Cenevre Sözleşmesi, sivillerin temel ihtiyaçlarına erişimini sağlamak ve onları açlığa mahkûm etmekten kaçınmakla yükümlü taraf devletleri tanımlar.
Sivillerin Korunması ve Açlığa Mahkûm Etme Yasağı’na göre; açlığa mahkûm etme, uluslararası ceza hukuku açısından savaş suçu kapsamında değerlendirilir. Bu yasağın temel amacı, sivillerin çatışmalardan bağımsız olarak hayatta kalmalarını temin etmektir. Dolayısıyla, insani yardım sağlayan sivil aktörlerin müdahalesi, uluslararası hukuka uygunluk bağlamında temel bir koruma sağlamaktadır.
İnsani Erişim Hakkı; Uluslararası hukuk, taraf devletlerin sivillerin insani yardıma erişimini engellememesini öngörür. BM İnsan Hakları Konseyi ve Güvenlik Konseyi kararları, insani erişim hakkının uygulanabilirliğini pekiştirmiştir. Özellikle kuşatma altındaki bölgelerde, uluslararası toplumun insani yardım girişimlerini destekleme sorumluluğu vardır.
FİLONUN HUKUKİ NİTELİĞİ
Küresel Sumud Filosu'nun amacı, Gazze’deki sivillere insani yardım ulaştırmaktır. Kullanılan araçlar ve yöntemler sivil nitelikte olup, savaş veya şiddet eylemleri içermez. Bu durum, filonun uluslararası hukuk açısından insani karakterini güçlendirir. Filonun tamamen sivil ve insani bir amaç taşıması, uluslararası hukukta korunabilirlik kriterini karşılamaktadır. Silahlı olmayan, uluslararası gözlemcilerle iş birliği yapan ve Birleşmiş Milletler standartlarına uygun hareket eden filolar, meşru insani yardım girişimleri olarak değerlendirilir.
Filonun seyrüseferi barışçıl amaçlıdır ve uluslararası deniz hukukunda güvence altına alınan barışçıl geçiş hakkına dayanır. Uluslararası Deniz Hukuku Sözleşmesi (UNCLOS), tarafsız ve barışçıl seyir hakkını desteklemektedir. Bunun yanı sıra devletlerin, insani yardıma engel olmamaları ve sivillerin korunmasını sağlamakla yükümlü olmaları, filonun meşruiyetini güçlendirir. Dolayısıyla, devletlerin insani yardımı engellemesi, uluslararası hukuka aykırıdır.
DENİZ HUKUKUNDA ABLUKA VE İNSANİ YARDIMIN YERİ
Seyrüsefer Serbestisi (UNCLOS); Uluslararası Deniz Hukuku, tarafsız devletlerin denizlerde serbestçe seyretme hakkını tanır. Abluka altındaki bir bölgeye yapılan insani yardım seferleri, bu hak kapsamında değerlendirilebilir. San Remo Manual, deniz ablukalarının meşru olabilmesi için şeffaflık, orantılılık ve sivillerin korunması gibi kriterleri öngörür. Abluka sırasında insani yardımın geçişine izin verilmesi, uluslararası hukukun temel şartlarından biridir.
İnsani Yardımın Geçişine İlişkin Uluslararası Hukuk İlkeleri; İnsani yardım koridorları ve tarafsız denetim mekanizmaları, abluka altındaki bölgelerde sivillere yardım ulaştırmanın meşru yollarını oluşturur. Bu ilkeler, devletlerin müdahale yetkisini sınırlayan bağlayıcı normlardır.
İlaveten Gazze ablukası, uluslararası hukukta tartışmalı bir uygulamadır. Ablukanın aşırı geniş kapsamlı olması, sivillerin temel haklarını ihlal etme riski taşımaktadır. Bu durum, insani yardım filolarının müdahalesinin meşru ve gerekli olduğunu gösterir.
İSRAİL’İN MÜDAHELE HAKKI VAR MI?
Bayrak Devleti Yetkisi ve Üçüncü Devlet Müdahalesi; İsrail, uluslararası hukukta bayrak devleti yetkisine dayanarak filoya müdahale edemez. Uluslararası hukuk, üçüncü bir devletin barışçıl insani yardım seferlerine keyfi müdahalesini yasaklamaktadır.
Güvenlik Gerekçesi Argümanı; İsrail’in güvenlik gerekçesi ile müdahale hakkı sınırlıdır. Ölçülülük ve zaruret ilkeleri, sivillerin zarar görmemesi gerektiğini vurgular. Filonun barışçıl niteliği, güvenlik argümanını geçersiz kılar.
Ölçülülük ve Zaruret İlkesi; Müdahale, ancak acil ve ölçülü bir tehdit durumunda meşru kabul edilir. Ancak Küresel Sumud Filosunun insani karakteri, bu şartların sağlanmadığını göstermektedir.
Mavi Marmara Olayı Işığında Değerlendirme; 2010 Mavi Marmara olayı, uluslararası hukukta benzer durumlar için emsal teşkil eder. İsrail’in müdahalesinin hukuka aykırılığı, bağımsız uluslararası raporlarla belgelenmiştir.
ÖNLEYİCİ MEKANİZMALAR NASIL ÇALIŞIR?
Uluslararası insancıl hukuk çerçevesinde, insani yardım girişimlerinin meşruiyetini artırmanın en önemli yollarından biri bağımsız doğrulama mekanizmalarının işletilmesidir. Tarafsız gözlemcilerin yer aldığı denetim prosedürleri, yardım filolarının taşıdığı yükün tamamen insani ve sivil amaçlı olduğunu garanti altına alır. Bu tür mekanizmalar, hem yardım ulaştıran aktörlerin niyetinin şeffaflığını ortaya koyar hem de muhtemel müdahaleleri gereksiz kılar. Örneğin, Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) gibi kuruluşların, insani yardımların yüklenmesi ve taşınması sürecinde gözlemci olarak yer alması, taraf devletlerin güvenlik kaygılarını azaltabilir. Böylece, İsrail gibi yardım girişimlerine şüpheyle yaklaşan aktörlerin olası müdahaleleri gerekçesiz hale gelir.
Denizden insani yardım ulaştırılması bağlamında, denetimli geçiş koridorları kritik öneme sahiptir. Tarafsız uluslararası kuruluşlar veya devletler tarafından sağlanan eskort hizmetleri, yardımların güvenli biçimde ulaşmasını garanti altına alabilir. Bu tür mekanizmalar, özellikle BM Güvenlik Konseyi kararlarıyla desteklendiğinde, uluslararası hukuk açısından bağlayıcı nitelik taşır. 1990’larda Irak’a yönelik insani yardımlarda uygulanan “denetimli yardım koridorları” modeli, Gazze bağlamında da örnek teşkil edebilir. Burada önemli olan, yardımın engellenmemesi ve tarafsız gözetim altında hedefine ulaşabilmesidir.
Tüm bunların yanında, BM Genel Kurulu ve Güvenlik Konseyi, insani yardım operasyonlarının kolaylaştırılmasında merkezi role sahiptir. Özellikle BM Denizcilik Örgütü (IMO) ve BM İnsani İşler Koordinasyon Ofisi (OCHA), yardım filolarının güvenliğini artırıcı rol oynayabilir. Ayrıca, uluslararası toplumun dayanışmasını sembolik düzeyde güçlendirmek adına, çok taraflı diplomatik çabaların yürütülmesi de önemlidir. Bu bağlamda, BM’nin 2024 yılında yayınladığı raporlar, Gazze’deki insani yardım engellerini açıkça hukuka aykırı olarak nitelendirmiştir (UNGA Res. A/ES-10/L.25, 2024). Bu raporlar, Küresel Sumud Filosunun girişimini hukuken destekleyen güçlü dayanaklar sunmaktadır.
ULUSLARARASI SORUMLULUK VE DEVLET YÜKÜMLÜLÜKLERİ
Uluslararası Adalet Divanı’nın (UAD) 19 Temmuz 2024 tarihli danışma görüşü, İsrail’in Gazze’de uyguladığı ablukayı uluslararası hukuka aykırı bulmuş ve devletlerin bu durum karşısında hukuki yükümlülüklerini hatırlatmıştır. Divan, insani yardımın engellenmesinin hem insancıl hukukun hem de uluslararası insan hakları hukukunun ihlali olduğunu açıkça belirtmiştir. Bu görüş, Küresel Sumud Filosu'nun girişimini doğrudan meşrulaştırıcı niteliktedir. Çünkü Divan, devletlerin yalnızca hukuka aykırı uygulamalara katılmama yükümlülüğünü değil, aynı zamanda hukuka uygun davranışların desteklenmesi yükümlülüğünü de vurgulamıştır.
Uluslararası hukukun temel prensiplerinden bir ex injuria jus non oritur yani hukuka aykırılıktan hukuk doğmaz ilkesidir. Devletler, hukuka aykırı fiillerden kaynaklanan sonuçları tanımakla yükümlü değildir. Bu bağlamda, Gazze ablukası hukuka aykırı bulunduğunda, üçüncü devletlerin bu ablukanın uygulanmasına yardımcı olmaları veya insani yardımları engellemeleri, uluslararası sorumluluk doğurur.
İş birliği ve Sorumluluk Paylaşımı ilkesine göre, insani yardımların etkin biçimde ulaştırılması için uluslararası iş birliği esastır. Uluslararası hukuk, devletlerin yalnızca kendi sorumluluklarıyla sınırlı kalmayıp, ortak insani hedefler için sorumluluk paylaşmalarını öngörür. Bu yükümlülük, özellikle BM Şartı’nın 1. maddesinde yer alan “uluslararası barış ve güvenliği koruma” amacıyla da uyumludur.
İNSAN HAKKININ SOMUT TEZAHÜRÜ
Küresel Sumud Filosu'nun Gazze’ye insani yardım ulaştırma girişimi, uluslararası hukuk açısından meşru ve gerekli bir eylemdir. İsrail’in olası müdahalesi, bayrak devleti yetkisi, güvenlik argümanı ve ölçülülük ilkeleri ışığında hukuka aykırıdır. Bu makalede ortaya konulan bulgular, üç temel sonuca işaret etmektedir: Birincisi, insani yardımın engellenemezliği; Cenevre Sözleşmeleri, BM kararları ve UAD’nin danışma görüşü, insani yardımların sivillere engelsiz ulaşmasını öngörmektedir. İkincisi, Ablukanın hukuka aykırılığı; Gazze ablukası, sivilleri toplu cezalandırma niteliği taşıdığı için uluslararası hukukun temel normlarını ihlal etmektedir. Üçüncüsü de uluslararası toplumun rolü; devletler ve uluslararası kuruluşlar, hukuka aykırı durumları tanımamakla yükümlüdür ve insani yardım girişimlerini aktif biçimde desteklemelidir.
Küresel Sumud Filosu'nun barışçıl ve insani niteliği, uluslararası hukukun güvence altına aldığı bir hakkın somut tezahürüdür. Bu girişim yalnızca Gazze’deki sivillerin temel ihtiyaçlarına erişimini sağlamakla kalmamakta, aynı zamanda uluslararası hukukun etkinliğini ve insani değerlerin korunmasını da sembolize etmektedir. Dolayısıyla, uluslararası toplumun bu tür girişimleri desteklemesi hem insancıl hukukun hem de küresel barışın güçlendirilmesi açısından hayati önem taşımaktadır.


