Sessizliğe tepkinin eserleri Samed Karagöz
Yenisafak sayfasından alınan verilere dayanarak, SonTurkHaber.com duyuruda bulunuyor.
Her yıl İstanbul’un en büyük sanat etkinliği olarak sunulan Contemporary İstanbul, aslında bir fuar. Bu gerçeği unutmamak gerekiyor: Ticari bir etkinlik, galerilerin koleksiyonerlerle buluştuğu, sanatın piyasa içinde dolaşımını sağladığı bir pazar yeri. Dolayısıyla orada gördüğümüz her şey, seçilmiş olan kadar dışarıda bırakılanla da anlam kazanıyor. Çünkü her ticari seçim aynı zamanda bir sessizlik, her vitrin düzeni bir dışlama pratiği içeriyor.
Bu yıl da Contemporary İstanbul’un salonlarını dolaşırken çok fazla kişinin aklında şu soru vardı: Filistin nerede? Gazze’de çocuklar açlıkla yüz yüze, sanatçıların atölyeleri yerle bir, müzeler bombalanmış, kültürel hafıza sistematik biçimde siliniyor. Böyle bir dönemde dünyanın birçok sanat fuarında ya da bienalinde Filistin’e dair işler, en azından sembolik de olsa bir görünürlük bulurken İstanbul’daki bu devasa ticari buluşmada Filistin’e dair tek bir işin yer almaması dikkat çekiciydi.
Elbette fuar yönetiminin kendine göre savunmaları olabilir: "Biz galerilerin getirdiklerini sergiliyoruz", "Biz siyasi gündemden uzak, uluslararası koleksiyonerlere hitap eden bir vitrin sunuyoruz." Ama tam da burada mesele düğümleniyor. Sanatı yalnızca piyasaya indirgediğinizde, dünyanın en yakıcı meselelerinden birine kulaklarınızı kapatıyorsunuz. Bu da sessizliği, görmezden gelmeyi normalleştiriyor.

Fuar alanına kaçak TIR
Bu sessizlik, bazı sanatçılar ve aktivistler tarafından kırılmaya çalışıldı. Sosyal medyada gördüğüm çeşitli mecralarda da haber olan sürpriz eylemde, fuar alanına kaçak bir şekilde bir TIR ve mülteci botu sokuldu. Bu jest, yalnızca Filistin için değil, bütün mülteciler için bir hatırlatmaydı: Lüks galerilerin, pahalı şarapların ve VIP salonlarının arasında Akdeniz’de batan botlar var. Her gün. İnsanlar var. Cesetler var.
Bu eylem, fuarın ticari parlaklığı içinde küçük bir çatlak açtı. Sergilenmeyenlerin, fuar kapısından sokulmayanların hayaletini görünür kıldı.
Gazze’de yaşananlara sessiz kalmadı
Bir diğer dikkat çekici iş ise sanatçı MET’in Unkapanı Köprüsü’nün altına yaptığı Contemporary Gaza başlıklı eser. MET, zaten uzun süredir Gazze’de yaşananlara sessiz kalmayan bir sanatçı. Onun Instagram’da paylaştığı ve fuara göndermede bulunan son işi, yine Filistin’e dair güçlü bir itirazdı.
Benim için MET’i özel kılan şey, yalnızca yaptığı işler değil, aynı zamanda o işleri nasıl ve nerede ortaya koyduğu. Hatırlayalım: İstiklal Caddesi’nde yer alan Fransız Kültür Merkezi’nde yapılması planan, Paris’te gerçekleşecek Olimpiyatları merkeze alan sergi için MET üç eser üretmişti. Bu eserlerden birinde Filistin renklerinde ve kefiye deseninden oluşan bir olimpiyat logosu, bir barış yazısı ve bombaların altında koşmaya çalışan bacağı ampüle edilmiş, göğüs numarası 1948 olan bir çocuk. Bu eserlerin sergide yer alamayacağı daha sonra MET’e söylendiğinde hiç düşünmeden eserini geri çekmişti. Bu işlerde de sanatı bir estetik gösteri olmaktan çıkarıp doğrudan politik bir eyleme dönüştürmüştü. Çünkü bazen sanatın rolü, süslemek ya da dekor olmak değil, rahatsız etmek ve unutturulmak isteneni hatırlatmaktır.
Ticari gerçeklik ve siyasi sorumluluk
Contemporary İstanbul gibi fuarlarda dolaşırken hep şu çelişkiyle karşılaşırız: Bir yanda milyon dolarlık tablolar, diğer yanda dünyanın dört bir yanından gelen galericiler; öte yanda ise bu şehrin sokaklarında yaşayan binlerce göçmen, açlıkla sınanan bölgeler, yok edilen hafızalar. Fuar, tam da bu çelişkiyi parlatmak için vardır aslında. Yalnızca sanat değil, aynı zamanda piyasa, sermaye, yatırım.
Ancak bütün bu ticari gerçeklik, fuarın siyasi sorumluluğunu ortadan kaldırmıyor. Çünkü hiçbir sanat etkinliği, hele ki İstanbul gibi hem Doğu’ya hem Batı’ya açık bir şehirde gerçekleşiyorsa, tamamen "tarafsız" değildir. Sergilenmeyen, dışarıda bırakılan her şey aslında bir politik tercihtir. Bu yıl Contemporary İstanbul’un yaptığı tercih, Filistin’i görmemek oldu.
Bunun karşısında MET gibi sanatçıların, ya da fuara gizlice sokulan TIR ve botun yaptığı şey çok önemli: Sessizliğe müdahale etmek. Bize şunu hatırlatmak: Sanat, yalnızca piyasanın taleplerini karşılamak için değil, aynı zamanda hafızayı diri tutmak için vardır.
Bugün Gazze’de açlıktan ölen çocukların yüzü, belki Contemporary İstanbul’un VIP salonlarında görülmüyor ama yarın hafızada yalnızca o çocukların yüzü kalacak. Sanat piyasası, fuarlar, koleksiyonlar unutulacak. Geride, sessiz kalmayanların sesi, unutturmayanların hafızası kalacak.
Contemporary İstanbul’un Filistin’e dair hiçbir iş sergilememesi, aslında bu fuarın kimliğini deşifre ediyor: Evet, burası bir sanat fuarı ama daha çok bir ticaret fuarı. Ve ticaret, her zaman en çok kâr getirenin yanında durur.
Fakat unutmayalım: Gerçek sanat, fuar salonlarının dışında da varlığını sürdürür. MET’in işi gibi, gizlice sokulan TIR ve bot gibi, sokağın, vicdanın ve hafızanın içinden yükselir. Contemporary İstanbul’un ışıkları söndüğünde geriye kalacak olan da işte bu hafıza olacak.


