Sessizliğin Suça Dönüştüğü Yerde Sanatçı Olamazsınız Samed Karagöz
SonTurkHaber.com, Yenisafak kaynağından alınan verilere dayanarak açıklama yapıyor.
Gazze’de insanlar diri diri yakılırken, okullar yerle bir edilirken, çocukların parçalanmış bedenleri enkaz altından çıkarılırken, Linet gibi sanatçılar sahne ışıklarının arkasında karanlıkta kalmayı tercih ediyor. Bu artık sadece etik bir zaaf değil, suç ortaklığıdır. Çünkü bu çağrılar çağında sessizlik, tarafsızlık değil; failin lehine bir pozisyondur. Linet’in tercih ettiği de budur.
Sosyal medyada yayımladığı uzun açıklamasında, akan kanın her iki tarafta da durması gerektiğini söyleyen Linet, hiçbir yerde ne İsrail’in adını anmış ne de çocukları hedef alan sistematik soykırıma dair açık bir eleştiride bulunmuştur. Bu tür metinler, katliamı normalleştirmekle kalmaz, onu "eşit çatışma" gibi göstererek hakikatin üstünü örter. Linet’in dili barışçıl değil, inkârcıdır.
Bu sırada kendisi, Tel Aviv merkezli propaganda faaliyetlerinde boy göstermeye, Kudüs’teki siyonist etkinliklerde sahne almaya devam etmektedir. Tom Cohen ve Yasmin Levy gibi isimlerle işgal altındaki topraklarda düzenlenen “kültürel” organizasyonlara katılmak, sanat değil, İsrail'in imaj operasyonuna katkıdır. Gazze’de yaşananlar, kültürel yumuşak güçle örtbas edilmek istenirken Linet gibi figürlerin rolü bu makinanın dişlisi olmaktır.
Sanat, katliamın fon müziği olamaz. Bu yüzden dünyanın dört bir yanındaki sanatçılar, kurumlar ve halklar İsrail’e karşı kültürel boykot çağrısı yapıyor. Bu çağrılara yalnızca aktivistler değil, devlet adamları da katılıyor. İspanya Başbakanı Pedro Sánchez’in açıkça “İsrail’in Eurovision’dan çıkarılması gerektiğini” söylemesi, artık meselenin yalnızca sivil değil, diplomatik bir düzeye taşındığını gösteriyor. Avrupa kamuoyu, çocuk katillerine sahne açan kurumları sorguluyor. Linet ise hâlâ suskun, hâlâ kör, hâlâ sağır.
Ne yazık ki Linet’i savunmaya çalışanlar hâlâ var. Daha önce Ak Parti’de milletvekilliği yapmış, şu an ise bir üniversitenin rektörü olan Prof. Dr. Naci Bostancı gibi isimler, daha önce Gazze’deki vahşeti soykırım olarak tanımlarken, sıra Linet’e gelince onu “haksız eleştirilerin kurbanı” ilan ediyor. Aynı Bostancı'nın, Auschwitz kitapları önerirken sessizliği öven bir şarkıcıyı savunması en hafif tabirle çelişkidir. Ahlaki tutarlılık, yalnızca geçmişe ağıt yakmakla değil, bugünün suçlarını teşhir etmekle mümkündür.
Bu yazıda tekrar tekrar altını çizmek gerekir: Burada mesele Linet’in Yahudi kimliği değildir. Yahudi kimliğiyle siyonist işgale karşı çıkan yüzlerce vicdan sahibi insan var. Ancak Linet, bu insanların yanında değil, zalimin safında yer almayı seçmiştir. Bu, kimlikle değil, bilinçle ilgilidir. Bu yüzden eleştirinin yönü Linet’in inancına değil, siyonizmin kültürel aparatına dönüşmüş duruşunadır.
Bir yanda bombalar altında ölen çocuklar, diğer yanda Eurovision sahnesinde meşruiyet arayan bir devlet... Ve bu devletin müzikle maskelenmiş suçlarını alkışlayan bir sanatçı: Linet.
Tarihin hangi tarafında durduğumuzu belirleyen şey yalnızca ne söylediğimiz değil, en çok neyin karşısında sessiz kaldığımızdır. Linet sustu. Biz susmayacağız. Çünkü Filistinliler ölürken, şarkılar değil, adalet yankılanmalı.


