Tasarımın yeni kapısı: Alan Samed Karagöz
SonTurkHaber.com, Yenisafak kaynağından alınan bilgilere dayanarak bilgi yayımlıyor.
Türkiye son yıllarda teknoloji, bilim ve kültür alanında büyük bir sıçrama yaşıyor. Bu sıçramanın en görünür sahnelerinden biri de Teknofest. Gökyüzünü delen roketlerden otonom araçlara, yapay zekâdan siber güvenliğe uzanan geniş bir yelpazede sergilenen çalışmalar, Türkiye’nin genç kuşaklarının hayallerinin ne kadar büyük olduğunu gözler önüne seriyor. Bu yıl festivalin en büyük sürprizlerinden biri ise teknolojiyle estetiği yan yana getiren, Küme Vakfı tarafından düzenlenen “Alan” bölümü oldu. Kültür ve sanat alanında faaliyet gösteren Küme Vakfı, Türkiye’de uzun süredir teknoloji odaklı etkinliklerde geri planda kalan tasarım disiplinine güçlü bir yer açıyor. Vakıf, kuruluşundan bu yana sanat ile teknolojiyi birbirinden ayrı değil, birbirini tamamlayan unsurlar olarak görüyor. Teknofest’te düzenlenen Alan bölümü de bu yaklaşımın somut bir ifadesi. Burada yalnızca nesneler ya da projeler sergilenmiyor; Türkiye’nin kültürel kimliğiyle teknolojik hamlesi arasındaki bağ görünür hâle geliyor. İsminden de anlaşılacağı üzere bu kısım, bir “yer açma”, “mekân yaratma” iddiasıyla ortaya çıkıyor. Tasarıma ayrılmış bu bölüm, Teknofest’in salt mühendislik veya teknolojiye sıkışan bir festival olmadığını, aynı zamanda estetiğin, kimliğin, gündelik hayatla temas eden yaratıcı çözümlerin de festivalin parçası olduğunu gösteriyor. Çünkü teknoloji yalnızca işlevsellikten ibaret değil; insanı sarıp sarmalayan, hayatla bağ kuran bir yönü de var. Teknofest’te yer alan Alan’ı, Küme Vakfı KültürSanat Koordinatörü Ali Ulvi Mıhoğlu ile gezme fırsatı buldum. Onun rehberliğinde yalnızca sergilenen eserleri değil, bu bölümün felsefesini de keşfetme imkânı oldu. Mıhoğlu’nun ifadesiyle, “Alan yalnızca bir sergi değil, aynı zamanda bir düşünme mekânı; teknolojiyle kültürü buluşturan bir sahne.” Alan’da öne çıkan işlerden biri, Türkiye’nin büyük kurumlarının görsel hafızasına dair yapılan sunumlar. Örneğin Ziraat Bankası’nın logosu. Hepimizin cebimizdeki kartlardan, şehrin dört bir yanındaki tabelalardan tanıdığı bu simge, yalnızca bir grafik tercih değil; Türkiye’nin ortak hafızasına kazınmış, devletle toplum arasındaki güven bağını temsil eden bir sembol dili. Benzer şekilde, Darphane’nin ürünleri. Hatıra paralar, madalyalar, devletin simgesel değerlerini nesneye dönüştüren tasarımlar… Çoğu kişinin elinden defalarca geçmiş olan bu küçük metal parçaların arkasında yüksek teknolojiyle birleşen incelikli bir tasarım süreci var. Alan, tam da bu süreci görünür kılıyor; yani “hep bildiğimiz ama hiç düşünmediğimiz” objelerin aslında nasıl bir kültürel ve teknolojik emeğin ürünü olduğunu hatırlatıyor. Ve elbette, pasaport tasarımları. Son yıllarda Türkiye’nin pasaportu yalnızca güvenlik unsurlarıyla değil, estetik bütünlüğüyle de dikkat çekiyor. Renk geçişlerinden desenlerine, kullanılan yazı tipinden kapak dokusuna kadar her ayrıntıda bir ülkenin dünyaya nasıl görünmek istediği saklı. Pasaport, yalnızca bir kimlik belgesi değil; aynı zamanda bir tasarım manifestosu. Alan’da yalnızca kurumların görsel hafızası değil, aynı zamanda uluslararası ödüller kazanmış Türk tasarım firmalarının eserleri de yer alıyor. Mobilyadan endüstriyel ürünlere, ambalajdan grafik tasarıma kadar uzanan geniş bir yelpazede Türkiye’nin tasarımcılarının küresel rekabette nasıl öne çıktığını görmek mümkün. Uluslararası alanda saygın ödüller kazanan bu tasarımlar, Türkiye’nin yalnızca teknoloji üreten değil, aynı zamanda estetik iddiası olan bir ülke olduğunu kanıtlıyor. Bir sandalyenin ergonomisi, bir cihazın kullanıcı arayüzü ya da bir kitap kapağının tipografisi… Bunların her biri aslında teknoloji kadar önemli; çünkü teknolojiyi insanla buluşturan köprü tam da tasarım. Alan, bu bağlamda bir “laboratuvar” işlevi görüyor. Teknolojinin soğuk yüzüne insani bir dokunuş, işlevselliğin yanına estetiği koyuyor. Ve bunu yaparken, tasarımın sadece “güzel görünen şey” olmadığını; bir problem çözme biçimi, bir düşünme yöntemi olduğunu hatırlatıyor. Bugün Teknofest’in en önemli simalarından biri şüphesiz Selçuk Bayraktar. Onun öncülüğü, Türkiye’nin teknoloji hamlesinde belirleyici bir rol oynadı. Ancak bu vizyonun etkisi yalnızca savunma sanayii ya da mühendislikle sınırlı değil. Kültür ve sanat alanında da izlerini görmek mümkün. Küme Vakfı aracılığıyla tasarıma ayrı bir alan açılması, tam da bu genişlemenin bir tezahürü. Türkiye’nin teknoloji devrimi, yalnızca gökyüzüne yükselen insansız araçlarda değil, aynı zamanda kültürel kimliği taşıyan logolarda, madeni paralarda, pasaport kapaklarında da kendini gösteriyor. Teknofest’in en önemli özelliklerinden biri, 7’den 70’e herkese hitap etmesi. Çocuklar için bir oyun, gençler için bir ilham, yetişkinler için bir gelecek vizyonu. Her yaş grubundan ziyaretçi, festivalde kendine dair bir şey bulabiliyor. Alan bölümü de tam burada devreye giriyor; çünkü tasarım, kuşaklar arası ortak bir dil. Çocuklar logoları oyun gibi algılıyor, gençler ödüllü tasarımlardan ilham alıyor, yetişkinlerse pasaportun arkasındaki devlet ciddiyetini hissediyor. Teknofest, Türkiye’nin gökyüzüne, geleceğe ve gençliğe uzanan eli. Küme Vakfı’nın düzenlediği Alan ise bu elin estetik, düşünsel ve kültürel parmak izi. Tasarımın yalnızca bir süs değil, hayatı şekillendiren temel bir unsur olduğunu hatırlatıyor. Ve belki de en önemlisi: Tasarım, geleceğin yalnızca nasıl inşa edileceğini değil, aynı zamanda nasıl görüneceğini de belirliyor. Alan, işte bu sorumluluğu hatırlatıyor.


