Türkçe Kur’an mı dediniz? Dursun Gürlek
Yenisafak sayfasından alınan verilere dayanarak, SonTurkHaber.com haber yayımlıyor.
Gerçek İslam âlimlerinin kaleme aldıkları birbirinden değerli eserlerinden bazılarını da reddiyeler teşkil etmektedir. Bu minval üzere hazırlanan kitaplar, garazkâr Batılı müsteşriklere susturucu cevaplar verdiği gibi aynı konularda şüpheleri olan saf ve temiz kalpli okuyucularının da şüphelerini giderdiğinden dolayı büyük önem arzetmektedir.
Hıristiyanlık taassubuyla yazılan bu türlü varakpârelere cevap mahiyetinde hazırlanan eserlerden ve müelliflerinden bahsetmek bu sütunun sınırlarını fazla zorlayacağı için sadece bir iki isimden söz etmekle yetinelim.
Merhum İsmail Fenni Ertuğrul’un “Maddiyyun Mezhebinin İzmihlali” ile “İzâle-i Şükûk”u, Harputlu Hoca İshak Efendi’nin “Şemsü’l – Hakika” ile “Ziyaü’l – Kulûb”u, Şehbenderzade Ahmed Hilmi’nin “İslam Tarihi”, Sırrı Paşa’nın “Nuru’l - Hûda Li Men İstehda”sı, Ahmet Mithat Efendi’nin “Müdafaa” ile “Beşâir-i Sıdk-ı Nübüvvet-i Muhammediyesi”, İzmirli İsmail Hakkı’nın “Anglikan Kilisesine Cevab”ı Türk İslam âlimlerinin yazdığı reddiyelerden sadece bazılarıdır. Aynı konuyla ilgili olarak Arapça eserlerin de yazıldığını biliyoruz.
Madalyonun öteki yüzüne gelince, bizim yerli müsteşriklerin de aynı sahada at koşturduklarına ve bu atlarının topal olduklarına şahit oluyoruz ve bunların daha çok sol kesimden ve Kemalistler arasından çıktığını biliyoruz. Bunlar Hıristiyan ve Yahudi asıllı şarkiyatçılardan farklı olarak ya dinde reform istiyorlar yahut ezanın, Kur’an’ın Türkçeleşmesini talep ediyorlar. Ne yazık ki, bu arzularının bir kısmında başarılı da oldular ve Ezan-ı Muhammedi bu memlekette tam on sekiz yıl tangır tungur okundu. Gariptir ki, böyle cahilane ve gafilane istekler daha çok darbe dönemlerinde nüksediyor. Sırf 27 Mayıs 1960 askeri darbesini müteakiben ortaya çıkan bu türlü mezbûhâne teşebbüsler bile kitaplık hacimdedir.
Zaman zaman ortaya atılan Türkçe Kur’an meselesi de aynı kesimin diline doladığı ve maalesef bazı zihinleri bulandırdığı gereksiz konulardan biridir. Hemen belirtmek gerekir ki, bozuk zihniyetli müsteşriklere cevaben eserler kaleme alındığı gibi, bizimkileri ilzam etmek, yani susturmak için de birtakım çalışmalar yapılmıştır. Geçen gün kütüphanemi gözden geçirirken bu minval üzere tertip edilmiş bir kitapla yine karşılaştım. Mü’min Çevik Bey’in hazırladığı bu derleme kitap “Türkçe Kur’an Okunamaz” adını taşıyor, içerisi niçin okunmayacağını dile getiren makalelerle dolup taşıyor. Bu makalelerden ve yazarlarından kısa kısa bahsedeceğim ama önce Mü’min Çevik Bey’le olan tanışıklığımdan, birkaç cümleyle de olsa söz etmek istiyorum.
Bâbıâli’nin en kıdemli kitapçılarından olan Mü’min Bey, kurduğu “Üçdal Neşriyat” ile birçok değerli eserleri kültür dünyamıza kazandırdı. Mesela Konyalı Vehbi Efendi’nin “Hülâsâtü’l – Beyan fî Tefsirü’l – Kur’an” isimli tefsiri, Evliya Çelebi Seyahatnamesi, Mevzûâtü’l – Ulûm, Âhkam-ı Kur’aniyye neşriyatının en önemlileridir. Ayrıca yayınladığı daha birçok kitabı bulunuyor.
İstanbul’a ilk geldiğim yıllarda Üçdal Neşriyat’a uğramış, kendisiyle tanışmış, yayınevinde çalışmak istediğimi belirtmiştim. O sırada yanında bulunan ve Beyaz Saray’da kitapçılık yapan merhum İbrahim Subaşı Hoca’ya yönelerek, “Bak işte hemşehrin çalışmak istiyor” demişti. Bu cümle bana baştan savma gibi geldi ama daha sonra beni kabul etti ve kısa süreli de olsa Üçdal Neşriyat’ta matbaa mürekkebi koklama mutluluğuna erdim. Mü’min Bey, okuyan ve okutan bir insandır. Gazetecilikle de iştigal ediyor ve Bâbıâli sohbetlerine de katılıyor. Timaş’ta yaptığım bir iki sohbete iştirak etme lütfunda da bulunmuştu. Halen de zaman zaman görüşürüz.
Şimdi sıra, yukarıda adını verdiğim kitabına geldi. “Türkçe Kur’an Okunamaz” isimli bu eserde, bazı İslam ulemasının ve bir takım kalem erbabının konuya açıklık getiren yazıları yer alıyor. İlk imza devrin Diyanet İşleri Başkanı merhum Eyüp Sabri Hayırlıoğlu’na ait. Hoca Efendi’ye Türkçe Kur’an olur mu veya Latin harfleriyle yazılır mı diye bir soru yöneltiliyor. O da – tabii ki – en yetkili makam olarak böyle bir şeyin olamayacağını, Latin harfleriyle Kur’an yazılamayacağını söylüyor. Bu cevap malum kesim tarafından büyük bir tepkiyle karşılanıyor. Özellikle sol tandanslı gazeteciler cehaletlerinden de cesaret alarak Diyanet İşleri Başkanı’na ateş püskürüyorlar. Daha da ileri giderek derhal istifa etmesini, etmezse Menderes’in kendisini görevden almasını dile getiriyorlar. Bu curcuna ellili yılların gazetelerini günlerce meşgul ediyor. Ve tabii ki bu saçmalıklara ilmi, edebi ve dikkat çekici cevaplar da veriliyor.
Önce o zamanki İstanbul müftüsüyle başlayalım. Merhum Ömer Nasuhi Bilmen, “Kur’an-ı Kerim’in Resm-i Hattını Tağyir Caiz Değildir” başlığıyla kaleme aldığı yazısında Türkçe Kur’an’ın olamayacağını ilmi delillerle, dil bilgisi kurallarıyla, Latin harflerinin bu konudaki yetersizliğiyle ve daha birtakım açıklamalarla ispat ediyor ve sözlerini şöyle bitiriyor:
“Velhasıl Kur’an-ı Azim’in ayniyetini muhafaza etmek, resm-i hattına riâyette bulunmak bütün Müslümanlar için bir vecibedir. Nitekim Şifa-i Şerif’de deniliyor ki: ‘Müslümanların arasında icma vardır ki, her kim kasden Kur’an’dan bir harfi tenkis veya başka bir harf ile tebdil ederse veya hakkında icma vaki olan bu Mushaf’ın müştemil olmadığı bir harfi, Kur’an’dan olmadığı bil-icma malum iken Kur’an’a ilaveye kalkışırsa İslamiyet dairesinden çıkmış olur.’
İşte bunun içindir ki, İslam âleminde Kur’an-ı Kerim’in resm-i hattına son derece itina edilegelmiştir.”
Merhum Hasan Basri Çantay da “Gayretleri Hüsrandır” başlığını taşıyan yazısıyla ve nev’i şahsına münhasır üslubuyla Türkçe Kur’an olamayacağını anlatıyor.
Bu kitapta yer alan yazılardan biri de Ord. Prof. Dr. Ali Fuat Başgil’e âit “Bizim de Diyeceklerimiz Var Dostlar” başlığını taşıyan yazısında bu meşhur hukukçumuz, daha çok konuyu istismar eden, abuk sabuk yazılarıyla zihinleri bulandıran gazetecileri muhatap alıyor ve yazısına şöyle son veriyor:
“Merakla bekledim. Hükümetin tahrikçilere karşı alacağı vaziyeti görmek istedim. Tahminim gibi çıktı. Demokrat iktidar, programına ve hüviyetine sadık kaldı. Temiz yürekli memleket evladı Adnan Menderes ağzıyla yaygaracılara bunların arasında bilhassa ‘Mitomani’ hastası meşhur bir gazeteciye güzel bir demokrasi dersi verdi. Beriki de bükemediği eli öpüp başına koydu. Ve senelerdir küfrettiği Allah’a niyaz için secdeye kapandı. Fakat o Allah’tan dilerim ki, onun defterini dürsün de bu memleketi şerrinden kurtarsın.”
“Kur’an Türkçe Okunamaz” kitabında İsmail Hâmi Dânişmend, Abdurrahman Şeref Güzelyazıcı, A. Fikri Yavuz ve Ziya Nur Aksun gibi önemli şahsiyetlerin yazıları da bulunuyor. Bu kitabı hazırlamakla Mü’min Çevik tam mü’mince bir iş yapmış ve çevik bir Müslüman olduğunu göstermiş. Sa’yi meşkûr olsun.


