Umut gemileri yeniden yola çıkıyor Samed Karagöz
Yenisafak sayfasından elde edilen bilgilere dayanarak, SonTurkHaber.com duyuru yapıyor.
2010 yılında dünya, açık sularda insanlığa karşı işlenen bir suça tanıklık etti. İsrail donanması, Gazze’ye insani yardım taşıyan Mavi Marmara gemisine uluslararası sularda baskın düzenleyerek 10 barış aktivistini katletti. O gün, Filistin’in yalnızlığı bir kez daha tüm çıplaklığıyla gözler önüne serildi. Fakat aynı zamanda
Mavi Marmara
, dünyanın dört bir yanından gelen vicdan sahibi insanların Filistin halkının onuru için birleşebileceğini de gösterdi.
O yardım konvoyunun içinde sadece aktivistler değil, sanatçılar ve entelektüeller de vardı. İsveçli ünlü yazar
Henning Mankell,
Filistin halkıyla dayanışma göstermek için Mavi Marmara'da bulunan isimlerden biriydi. Polisiye edebiyatının unutulmaz karakterlerinden Komiser Kurt Wallander’in yaratıcısı olan Mankell, edebiyatın sınırlarını aşarak fiilen zulme karşı durdu. O gemide olmak, onun için sadece politik bir eylem değil; vicdanî bir zorunluluktu. Mankell daha sonra, İsrail askerlerinin gemideki kitaplarına bile el koyduğunu ve yaşadıklarının modern zamanların barbarlığına örnek teşkil ettiğini söylemişti.
Aradan geçen 15 yılda çok şey değişti, ama İsrail’in Gazze’ye yönelik uyguladığı abluka daha da katılaştı. Özellikle 2024’ten bu yana süren saldırılar; sadece bir kuşatma değil, sistematik bir yok etme planı olarak işliyor. Refah’ta sivil yerleşimler bombalanıyor, çocuklar açlıkla sınanıyor, sağlık sistemleri çökertilmiş durumda. İsrail’in saldırıları artık “güvenlik operasyonu” kisvesinden çıkmış,
uluslararası hukukun çiğnendiği bir soykırıma
dönüşmüş halde.
Ve işte bugün, o ruh bir kez daha canlanıyor. Bu kez gemilerdeki isimler arasında tanıdık biri daha var: Game of Thrones dizisindeki Ser Davos Seaworth rolüyle tanınan İrlandalı aktör
Liam Cunningham
. O, sadece bir sanatçı değil, aynı zamanda açık sözlü bir vicdan. Cunningham’ın bu yolculuğa katılması, sadece sembolik bir destek değil; Batı toplumlarında da Filistin’e olan duyarlılığın güçlendiğinin bir işareti. Cannes Film Festivali'nde Juliette Binoche’un “Silence is Complicity” (Sessizlik suç ortaklığıdır) pankartı açması, İspanya, Norveç ve İrlanda’nın Filistin’i tanıma kararı, sokaklarda yankılanan protestolar... Tüm bunlar gösteriyor ki artık dünya, Filistin meselesini görmezden gelen diplomatik nezaket sınırlarını çoktan aştı.
Filistin halkı için mücadele etmek, bugün sadece Ortadoğu’da bir insani krizle ilgilenmek değil; aynı zamanda küresel adalet ve insan hakları adına bir duruş sergilemek anlamına geliyor. Gazze’ye giden bu yeni filo, sadece ilaç ve gıda taşımıyor. O gemiler, aynı zamanda taşıdığı bayraklarla, maruz kaldığı ambargoya rağmen hâlâ hayatta kalan bir halkın yalnız olmadığını ilan ediyor.
Tarihsel belleğimizde Henning Mankell’in yazdığı kitaplardan çok, Mavi Marmara’da sergilediği cesaret yer edecek. Bugün de Liam Cunningham gibi sanatçılar, sadece sözleriyle değil, eylemleriyle tarihe not düşüyor.
O gemiler denizde süzüldükçe, Gazze yalnız değil. Ve belki bir gün, bu gemiler sadece yardım değil;
barışı, özgürlüğü ve onarıcı adaleti
de beraberinde getirir.


